9 Şubat 2019 tarihli Dışişleri Bakanlığı açıklamasında Doğu Türkistan'daki Uygurların maruz kaldıkları baskılar konusunda Çin yönetimine ağır eleştiriler getiriliyordu. Açıklamanın başlangıcında, insan hakkı ihallalerinin son iki yılda ağırlaştığı vurgulanıyor, Çin yönetimi, Uygurların ve diğer Müslüman toplulukların etnik, dini ve kültürel kimliklerinin tasfiye etmekle suçlanıyordu.
Açıklamada ayrıca, keyfi tutuklamalarla bir milyondan fazla Uygur Türkünün toplama kamplarında ve hapishanelerde işkence ve siyasi beyin yıkamaya maruz bırakıldıklarının artık bir sır olmadığı tespiti yapılıyor, kamplarda alıkonmayan Uygurların da büyük baskı altında olduğu kaydediliyordu. Çin'in Uygur Türklerine yönelik "sistematik asimilasyon politikası" uyguladığı vurgulanarak bu durum "insanlık adına büyük bir utanç kaynağı" ve "insanlık trajedisi" olarak tanımlanıyor ve uluslararası toplum etkin adımlar atmaya davet ediliyordu.
Dışişleri Bakanlığı'nın açıklamasında ifade edilen hususların insan hakları örgütlerinin ve Uygur Özerk Bölgesi'ndeki "eğitim kamplarını" görüntüleyen BBC'nin bulgularıyla da örtüştüğü görülmekte.
Dışişleri'nin yukarıda özetlenen ve Çin yönetimine ağır eleştiriler yönelten bu açıklamasının üzerinden sadece beş ay kadar sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Pekin ziyareti sırasında kullandığı iddia edilen Uygur söylemi Türkiye'nin Uygur Türkleri bağlamında Çin'e yönelik dış politikasında büyük bir sapma yaşanmakta olduğunu gözler önüne seriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Japonya'daki G20 Zirvesi'nin ardından 2 Temmuz 2019 tarihinde Çin'e resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Çin devlet televizyonu, Erdoğan'ın Pekin'deki temasları sırasında "Sincan'da insanlar mutlu bir yaşam sürüyor" dediğini iddia etti. Türk makamlarından bu haberle ilgili herhangi bir yalanlama gelmediği gibi, Erdoğan, Uygur meselesini istismar eden yaklaşımların "duygusal bazı hareketler içine girerek bedelini kendi soydaşlarına ve Türkiye'ye ödettiklerini" ifade etti.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise, Erdoğan'ın "Uygurların Çin'de huzur, esenlik ve refah içinde yaşamalarının yegane temenni olduğunu ifade ettiğini" söyledi. Altun'un açıklaması, Erdoğan'ın sözlerinin Çin medyası tarafından çarpıtılmış olabileceğini akla getiriyor. Ancak, bu durumda da Çin medyasında çıkan bu haberin yalanlanması akıllardaki soru işaretlerini giderebilirdi.
Eğer Erdoğan, Çin medyasında iddia edilen şekilde bir söylem kullanmışsa Dışişleri Bakanlığı'nın 9 Şubat 2019 tarihinde yapmış olduğu açıklamayı çöpe atmış demektir. Bundan sonra, Türk yetkililerce Doğu Türkistan ve Uygurların durumuyla ilgili her türlü eleştiri karşısında Çin tarafı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarını örnek gösterecektir. Bu yönüyle, Erdoğan, -Uygurlar mutlu yaşıyor demişse- kendi devletinin dış politikasını ipotek altına almıştır. Dahası, Uygur Türklerinin maruz kaldıkları ihlalleri dile getirenler konuyu istismar etmekle suçlanıyorsa Dışişleri de Erdoğan'ın bu suçlamasından nasibini alıyor demektir.
Uygurlar konusunda Dışişleri'nin geleneksel politikası ortadayken, öyle anlaşılıyor ki Erdoğan, Türkiye'nin Çin'e yönelik dış politikasını belirlerken Dışişleri Bakanlığı'nı değil de Vatan Partisi-Aydınlık ekibinin yaklaşımını esas alıyor. Erdoğan'ın söyleminin altı ay kadar önce Çin'deki toplama kamplarını ziyaret eden birtakım havuz medyası muhabirinin "koşulların olumlu olduğunu gördük" söylemiyle örtüşmesi bir tesadüf olmasa gerek.
Erdoğan'ın son çıkışı, Türkiye'nin "dünyada mazlumların hamisi" olduğu yönündeki AKP söyleminin de her zaman geçerli olmayabileceğini, günün koşullarına ve Erdoğan'ın dış politika önceliklerine göre U dönüşleri olabileceğini bir kez daha ortaya koymakta.
Erdoğan, 2009 yılında "Uygurların Anası" olarak bilinen Rabia Kader'e Türkiye vizesi verileceğini açıklamış; Doğu Türkistan'daki durumu "vahşet" ve "soykırım" olarak nitelemişti. Erdoğan'ın bu çıkışı, Uygurların maruz kaldıkları baskıların dünya kamuoyuna duyurulmasına önemli katkı sağlamıştı.
Bu itibarla, Erdoğan'ın son söylemi, aradan geçen on yılda Uygurlar konusunda dış politikadaki savrulmanın ne kadar büyük çapta olduğunu da gözler önüne seriyor. Geçtiğimiz hafta Uygur Türkleri'nin durumunun görüşülmesine dair araştırma önergesinin TBMM'de AKP ve MHP tarafından reddedilmesi de hükümetin Uygurlar bağlamında Çin politikasında bir eksen kayması olduğu algısını güçlendiriyor.