24 Şubat’ta başlayan Ukrayna-Rusya Savaşı’nın birinci yıl dönümü münasebetiyle diplomatik girişimler hız kazandı. 23 Şubat Perşembe günü Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda yapılan ve Rusya’nın aleyhine sonuçlanan oylama dünya kamuoyunun hangi yönde olduğunu göstermesi bakımından önem taşıyor. Nitekim, Batılı ülkeler 141’e karşı 7 oyla sonuçlanan BM oylamasını Rusya’nın dünyada izole olduğunun bir delili olarak takdim ettiler. Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski de oylamanın uluslararası toplumun Ukrayna’yla gösterdiği dayanışmanın güçlü bir göstergesi olduğunu vurguladı. Ne var ki, Rusya’nın savaş konusunda dünyanın tamamını karşısına almış olduğuna dair algı gerçeği tam olarak yansıtmıyor. Rusya’nın Çin gibi önemli dostlarının gerek ekonomik gerek diplomatik alanlardaki desteği büyük ölçüde kesintisiz devam ediyor.
23 Şubat Perşembe günü BM Genel Kurulu’nda kabul edilen tasarıda; Ukrayna’nın egemenliğine, toprak bütünlüğüne ve uluslararası toplum tarafından tanınan sınırlarına saygı duyulması, çatışmaların durdurularak Rusya’nın Ukrayna’daki askerlerini derhal çekmesi talep ediliyordu. Bağlayıcılığı olmayan bu oylamada 141 ülke lehte oy kullanırken, Çin, Hindistan, İran ve Güney Afrika Cumhuriyeti’nin de aralarında bulunduğu 32 ülke çekimser kaldı. Sadece Rusya, Belarus, Kuzey Kore, Eritre, Mali, Nikaragua ve Suriye tasarıya karşı oy kullandı.
Ne var ki, BM’de yapılan sembolik bir oylama yerine ülkelerin somut olarak savaşa yaklaşımını incelediğimizde Ukrayna’ya verilen desteğin BM’deki tablodan çok daha cılız olduğu göze çarpıyor. Ukrayna’nın işgali bağlamında sadece 33 ülke Rusya’ya yaptırım uyguluyor. Aynı şekilde yine sadece 30 kadar ülke Ukrayna’ya silah ve mühimmat yardımı yapıyor. Nüfus açısından konuya yaklaşacak olursak dünya nüfusunun üçte ikisinin Rusya’yı destekleyen veya savaşta tarafsız kalmayı tercih eden ülkelerde yaşadığını görüyoruz. Başka bir ifadeyle, Batılı ülkeler haricinde Rusya’nın işgaline karşı gerçekten tepki gösteren az sayıda ülke bulunuyor. Bu bağlamda, Rusya’nın ekonomik olarak ayakta kalmasında ve halen savaşı devam ettirme iradesi göstermesinde başta Çin, Hindistan ve Türkiye gibi ülkelerin Rusya’yla ilişkilerini her şeye rağmen kesmemesi kritik rol oynuyor. Askeri açıdan bir destekleri olmasa da Rusya ekonomisinin can damarı olan petrol ve doğalgaz ürünlerini bu ülkeler ithal etmeye devam ettiği için Batılı ülkelerin yaptırımları beklenenden daha az etki yapıyor. Rusya’nın Afrika ülkeleriyle diplomatik ilişkileri de aynı şekilde devam ediyor.
Öte yandan, Çin Dışişleri Bakanlığı 24 Şubat Cuma günü “Ukrayna Krizinin Siyasi Çözümü Hakkında Çin’in Pozisyonu” başlıklı 12 maddeden oluşan bir bildiri yayınladı. Rusya’nın hassasiyetlerinin büyük ölçüde gözetildiği bildiride, ülkelerin egemenlik haklarına saygı gösterilmesi, soğuk savaş mantalitesinin bırakılması, tek taraflı yaptırımların durdurulması ve derhal barış görüşmelerine başlanılması çağrısında bulunuldu.
Batılı liderler Çin’in bu çağrılarına şüpheyle yaklaştılar. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Ukrayna’nın Rusya tarafından işgalini kınamadığı için Çin’in pek bir kredibilitesinin olmadığını söylerken, AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen Çin bildirisinin bir barış planı yerine bazı prensipler açıklamaktan ibaret olduğunu belirtti. ABD Dışişleri Bakanı Blinken ise Çin planındaki egemenlik maddesinin uygulanması halinde savaşın bir günde biteceğini ifadeyle Pekin’in barışı samimi şekilde desteklemediğini ima etti.
Çin’in bildirisinde yer alan maddelerin çoğu gerçekten iyi niyet beyanından öteye gitmiyor. Bununla birlikte, tarafların nükleer silah kullanma tehdidinde bulunmaması ve nükleer bir savaştan mutlak surette kaçınılması gerektiğine ilişkin ifadeler büyük önem arz ediyor. 21 Şubat’ta Rusya Başkanı Putin, ABD ile nükleer silahların yayılımını önlemek amacıyla 2010 yılında imzaladıkları Yeni Stratejik Silahların Azaltılması (New START) anlaşmasını askıya aldığını duyurmuştu. Üst düzey Rus yetkililer de Rusya’nın güvenliğinin tehdit edilmesi halinde Ukrayna’da nükleer silah seçeneğinin gündeme gelebileceğine sık sık işarette bulunuyorlar.
Her ne kadar ABD Başkanı Biden, Rusya’nın START anlaşmasını askıya almasının Putin'in nükleer silah veya buna benzer bir şey kullanacağı anlamına gelmediğini ifade etse de, savaş meydanında ağır bir yenilgi yaşaması durumunda Rusya’nın son çare olarak taktik nükleer silahlara başvurma ihtimalini tamamen göz ardı etmemek gerekiyor. Esasen benzer bir endişeyi diğer ABD’li yetkililer de taşıyor. Bu minvalde, ABD Dışişleri Bakanı Blinken 23 Şubat günü verdiği bir mülakatta, böyle bir ihtimalden endişe duydukları için Çin ve Hindistan gibi bazı ülkelerden nükleer silahlardan kaçınılması için Rusya’ya telkinde bulunmalarını rica ettiklerini ve mezkur ülkelerin bu doğrultuda Kremlin’le görüştüklerini açıkladı. Gerçekten de savaşın farklı bir boyuta evrilmesine neden olabilecek nükleer silahların engellenmesi noktasında Blinken’ın işaret ettiği üzere Çin ve Hindistan gibi ülkelerin tutumu Kremlin nazarında NATO ülkelerinin vereceği tepkilerden daha büyük önem taşıyor. Savaşın daha fazla tırmanmaması için Rusya’yla ilişkilerini devam ettiren ülkelerin bu tarz telkinler yapmaya devam etmesi önem arz ediyor.
Özetle, birinci yılını dolduran savaşta Ukrayna’nın ve Rusya’nın destekçileri kritik rol oynamaya devam ediyor. Batılı müttefikler Ukrayna’ya askeri ve ekonomik destek sağlarken, Rusya’nın dostları da Kremlin’i yüz üstü bırakmadılar. Bu itibarla, sembolik bir değer taşıyan BM oylamasından ziyade, Çin başta olmak üzere Rusya’nın dostlarının da savaşa yaklaşımlarını dikkatle takip etmek gerekiyor.