Cumhurbaşkanı Erdoğan, Finlandiya Cumhurbaşkanı Niinistö ve İsveç Başbakanı Andersson’un katılımıyla Türkiye, Finlandiya ve İsveç arasında söz konusu ülkelerin Dışişleri Bakanları tarafından 28 Haziran günü Madrid’de bir üçlü muhtıra imzalandı. Bu vesilesiyle 28-30 Haziran tarihlerinde düzenlenen NATO’nun Madrid Zirvesi’nde ittifaka katılım müzakerelerinin başlayacak olması Finlandiya ve İsveç’te sevinçle karşılanırken, anlaşma Türk medyası tarafından da bir zafer olarak takdim edildi. Ne var ki anlaşmanın metni incelendiğinde, Türkiye’nin kağıt üzerinde bazı hususlarda taviz kopardığı ortada olmakla birlikte, muhtıranın Ankara’nın terör örgütü olarak tanımladığı gruplar hakkındaki beklentilerini karşılamaktan uzak olduğu görülüyor. Üstelik Ankara’nın uzun zamandır savunduğunun aksine, PYD/YPG’nin PKK’dan ayrı ve bağımsız bir örgüt olduğunun Türkiye tarafından da tescil edilmesi olarak anlaşılabilecek maddelerin muhtırada yer aldığı göze çarpıyor. Öte yandan, Erdoğan’ın Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine koyduğu blokajın kaldırılmasında ABD Başkanı Joe Biden’ın doğrudan Erdoğan’ı aramasının hatırı sayılır bir etkisi olduğunu belirtmek icap ediyor. Bu şekilde, Erdoğan kendisinin ABD makamları tarafından doğrudan muhatap alınması halinde iki ülke arasındaki bazı sorunların çözümüne ilişkin adımlar atabileceği mesajını da vermiş oldu.
Bu çerçevede anlaşma metni incelendiğinde, muhtırada Ankara’nın terör örgütü olarak kabul ettiği gruplara ilişkin bazı önemli maddeler bulunduğu görülüyor. Bahse konu muhtıranın 4. maddesinde “Müstakbel NATO Müttefikleri olarak Finlandiya ve İsveç, milli güvenliğine yönelik tüm tehditlere karşı Türkiye’ye tam destek verirler. Bu çerçevede, Finlandiya ve İsveç, PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüte destek sağlamayacaklardır.” cümleleri yer alıyor. Muhtıranın somut adımlara ilişkin 8. maddesinde ise bu iki gruba dair doğrudan hiçbir atıfta bulunulmuyor. Muhtıranın 5. maddesini teşkil eden diğer paragrafta ise, “Finlandiya ve İsveç, PKK’nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu teyit eder. Finlandiya ve İsveç, PKK ve diğer tüm terörist örgütlerin ve bunların uzantılarının faaliyetlerini, ve aynı şekilde, bu terör örgütleri ile iltisaklı kuruluşlar ve paravan örgütler içerisinde yer alan şahısların faaliyetlerini engelleyeceklerini taahhüt eder.” cümleleri kayda geçiriliyor. PKK’ya ilişkin olarak ayrı olarak açılan bu paragrafta Finlandiya’nın ve İsveç’in PKK’nın yasaklanmış bir terör örgütü olduğunu kabul ettiği vurgulanıyor. Atılması gereken somut adımlara ilişkin 8. maddede de “Finlandiya ve İsveç, 5. paragrafta kayıt altına alındığı çerçevede, PKK terör örgütünün ve bütün uzantıları ile iltisaklı kuruluşlarının ve paravan örgütlerinin para toplama ve eleman devşirme faaliyetlerine yönelik soruşturma başlatacak ve bunları yasaklayacaklardır.” deniyor.
Öncelikle, söz konusu iki madde işlem paragrafıyla birlikte karşılaştırıldığında Finlandiya ve İsveç’in PYD/YPG ve Türkiye’de FETÖ olarak tanımlanan örgüt diyerek bunları ayrı bir kefeye koyduğu açıkça görülüyor. Bu minvalde, bu yapılar ayrı bir paragrafta işleniyor ve bunlara yönelik olarak sadece Finlandiya ve İsveç tarafından destek sağlanmayacağı belirtilmekle yetiniliyor. PKK’ya ilişkin ise farklı mahiyette bir örgüt olması hasebiyle ayrı bir paragraf açılıyor ve bu terör örgütlerinin faaliyetlerinin engelleneceği ayrıca işlem paragrafında belirtiliyor. Finlandiya ve İsveç’in konuya yaklaşımına ışık tutmak üzere Finlandiya Dışişleri Bakanı Pekka Haavisto’nun ifadelerine burada yer vermek gerekiyor. Adı geçen, üçlü muhtıraya ilişkin Reuters’a verdiği mülakatta “Türkiye’nin kendine has terör ve terör grupları tanımı var ve biz bu tanım üzerinde anlaşmaya varamadık. Nihayetinde bu konuları bildiride ayırabildik.” diye mezkur gruplara ilişkin yaklaşımlarını ifade ediyor.
Benzer şekilde, Türkiye’nin PKK’nın ve YPG’nin tek bir örgüt olduğu ve bu itibarla muhtırada PKK/YPG olarak kaydedilmesi gerektiğine dair ısrarlı talepleri de İsveç delegasyonu tarafından reddedildi. İsveç devlet kanalı SR’a konuşan İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde, “İsveç ve Finlandiya’nın PYD’ye verdiği desteği kesmesinin Kuzey Suriye’deki Kürtlere insani yardım sağlamayı durdurmak anlamına gelmediği, bu organizasyonlara silah ve para gibi Türkiye’nin güvenliğini etkileyebilecek şekilde yardım verilmeyeceğini taahhüt ettiklerini, zaten halihazırda bu tarz yardımlarının da bulunmadığını” dile getirdi. Başka bir ifadeyle, Finlandiya ve İsveç terör örgütü olarak addettiği PKK’yla, terörist kabul etmediği diğer grupları farklı paragraflarda ve farklı kategorilerde ele aldılar.
Yukarıda bahsi geçtiği üzere, Ankara’nın Batılı devletler nezdinde yeterli destek görmeyen tezlerinden birisini YPG/PYD’nin PKK’dan farklı bir örgüt olmaması teşkil ediyor. Bu bağlamda, “YPG/PYD’nin PKK terör örgütünün Suriye kanadı olduğu; amaç, yapı ve işleyişinin örtüştüğü, aynı yapı içerisinde hareket ettiği ve PKK’dan farklı ve bağımsız bir oluşum olmadığı” hususları Türkiye’nin YPG/PYD’ye yönelik resmi yaklaşımını teşkil ediyor.
Ankara bu yaklaşımı tüm uluslararası görüşmelerinde en üst seviyede yineliyor. Ne var ki, artık destek verilmeyecek kaydı düşülen YPG/PYD ile bütün faaliyetlerinin engelleneceği belirtilen PKK’nın ayrı birer örgüt olduğunu açıkça nazara veren bir uluslararası muhtıranın Türkiye’nin en üst makamları tarafından imza edilmesi dikkat çekici bir gelişme oldu.
Öte yandan, iadeler konusu muhtıranın 8. maddesinde şu şekilde ele alınıyor: “Finlandiya ve İsveç, Avrupa İade Sözleşmesi’yle uyumlu biçimde, Türkiye tarafından sağlanan bilgi, delil ve istihbaratı dikkate alarak Türkiye’nin terör zanlılarına dair sınır dışı veya iade taleplerini ivedilikle ve bütün boyutlarıyla işleme koyacak ve Türkiye’yle iade ve güvenlik işbirliğini geliştirmek için gerekli ikili ahdî düzenlemeler yapacaklardır.” Anlaşma sonrası Türkiye’nin iki ülkeden iadesini istediği 33 kişiye ilişkin olarak açıklama yapan İsveç Başbakanı Magdalena Andersson, “Türkiye ile yaptığımız görüşmede uluslararası hukuka uyacağımızı belirttik.” diye konuştu. İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde de "Terör faaliyeti olduğu yönünde delil olmadıkça hiçbir iadeye razı olmayacağız." diye açıklamada bulundu. Bu bağlamda, söz konusu açıklamalardan Ankara’nın iade taleplerine olumlu yanıt alma ihtimalinin umduğu kadar yüksek olmayacağı anlaşılıyor.
Ankara’nın muhtırada tek somut kazanımı ise Finlandiya ve İsveç’in Türkiye’ye silah ambargosu uygulamayacağını teyit etmesi oldu (madde 7). Bununla birlikte, sembolik önemi haiz olan bu kararın Türkiye açısından pratikte önemi bulunmadığını belirtmek gerekiyor. Zira bu iki ülke Türkiye’nin silah ithalatında hiçbir zaman hayati bir konum işgal etmedi ve Ankara’nın önümüzdeki dönemde de bu ülkelerden büyük ve önemli miktarda silah satın almak gibi bir öngörüsü bulunmuyor.
Diğer taraftan, Ankara’nın muhtırayla hiçbir kayda değer kazanımı olmadığını ileri sürmek de yanlış olacaktır. 24 Şubat’ta patlak veren Ukrayna’nın Rusya tarafından işgali üzerine Mayıs ayında Finlandiya ve İsveç NATO ittifakına katılmak için başvurmaya karar verdiklerini ilan ettiğinde, Erdoğan “başta olduğum sürece NATO'ya giremezler” diyerek bu iki ülkenin NATO üyeliğine karşı olduğunu açıkça beyan etmişti. Birçok analist tarafından Türkiye’nin itirazının esasen ABD’yle yürütülmek istenen bazı pazarlıklarla ilişkili olduğu ve sorunun çözülmesinde ABD’nin tavrının etkili olacağı belirtilmişti. Öngörüldüğü üzere, üçlü muhtıranın imzalanması öncesinde ABD Başkanı Biden ve Erdoğan arasında yapılan telefon görüşmesinin taraflar arasında üçlü uzlaşıya varılmasında yadsınamaz bir etkisi bulunuyor. Finlandiya ve İsveç’in adaylığına verilen destek vesilesiyle ayrıca, Erdoğan ve Biden Ekim 2021'de Roma'da düzenlenen G20 zirvesinden bu yana ilk defa ikili bir görüşme gerçekleştirmiş oldular. Bu şekilde, Erdoğan ABD makamları tarafından doğrudan rica edilmesi ve kendisinin muhatap alınması durumunda en aşılmaz görünen konularda bile uzlaşıya gidebileceğini göstermiş oldu.
Sonuç olarak, diplomatik metnin muğlaklığından istifadeyle Türkiye, Finlandiya ve İsveç liderlerinin kamuoylarına kabul ettirebilecekleri ve herkesin evine mutlu dönmesini sağlayacak bir muhtıra imzalanmış bulunuyor. Bu muhtıra vesilesiyle Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği görüşmelerinin Madrid Zirvesinde resmen başlaması önünde teknik bir engel kalmamış bulunuyor. Ankara’nın ise her ne kadar terör örgütü olarak addettiği gruplara ilişkin istediğini elde edememiş bulunsa da, diğer bazı alanlarda kazanımları oldu. Erdoğan’ın Biden’la ikili görüşme gerçekleştirmiş olması ve bu şekilde kendisinin doğrudan muhatap alınması halinde ABD-Türkiye arasındaki bazı sorunları çözmeye hazır olduğu mesajını vermesi önem arz ediyor. Öte yandan, Finlandiya ve İsveç’in NATO üyelik sürecinin tamamlanması için her NATO üyesi ülkenin kendi iç prosedürü uyarınca bu iki ülkenin üyeliklerini tek tek onaylaması gerekiyor. Dolayısıyla karşı taraftan istediğini elde edememesi halinde Türkiye’nin bu iç onay sürecini uzatma ihtimalini de mahfuz tuttuğunu akılda bulundurmak gerekiyor.