İsrail bu hafta Lübnan’a “kısıtlı” bir kara harekatı başlattı. Harekatın Litani nehrinin güneyindeki Hizbullah mevzilerine yoğunlaşacağı anlaşılıyor. İsrail’in Lübnan saldırılarında yeni bir cephe açması doğal olarak savaşın daha ne kadar yayılacağına dair endişeleri beraberinde getiriyor. Nitekim, Salı akşamı İran’ın İsrail’e balistik füze saldırısı bölgesel savaş endişelerini artırdı.
Bu endişelerin tamamen yersiz olduğu söylenemez. Hamas’ın İsrail’e 7 Ekim’de düzenlediği saldırıdan itibaren İsrail ordusu Filistin’in yanı sıra, Suriye, Yemen ve Lübnan’da da birçok hedefi vurdu. Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye Tahran’da devlet konuk evinde kalırken İsrail tarafından düzenlenen bir suikast sonucu hayatını kaybetti. Suikastlar serisinin zirvesini ise Pazar günü Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın beraberinde örgütün çok sayıda üst düzey yöneticisi olduğu halde bir toplantı sırasında öldürülmesi teşkil etti.
Liderleri öldürüldüğü için başsız kalan ve haberleşme sistemi sabote edildiği için koordinasyonu ciddi darbe alan Hizbullah’ın savaş kabiliyetinin azalmasını fırsat bilen İsrail ordusu, Lübnan’ın güneyindeki örgütün kalan mevzilerini temizlemek için bu hafta kara harekatı başlattı. Esasen, İsrail ordusu Lübnan sınırının ötesine Hizbullah’la çatışmalar başladığından beri asker gönderiyordu. Bu bağlamda, İsrailli yetkililerin verdiği bilgilere göre geçtiğimiz Kasım ayından beri İsrail ordusu Lübnan’a 200 günü aşkın bir süreyi kapsayan 70 kadar sınır ötesi harekat düzenledi. Bu operasyonlar genelde sınırda 3 ila 5 kilometre derinlikte gerçekleştirildi.
İsrail’in mevcut kara harekatı Litani nehrinin güneyinde derinliği 20 kilometreyi bulacak bir alana yoğunlaşacak. 2006 yılında alınan 1701 sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı da Hizbullah’ın Litani nehrinin güneyinde savaşçı bulundurmaması gerektiğini ifade ediyordu. İsrailli yetkililer şu andaki operasyonun sınırlı şekilde icra edileceğini ifade ediyorlar. Ne var ki, İsrail’in Lübnan’ı daha önceki işgalleri de küçük çaplı başladıktan sonra genişlemişti.
Lübnan’a kara harekatının başlamasıyla birlikte İsrail’in ahtapotun başı diye nitelendirdiği İran’a saldırma ihtimali gündeme gelmişti. Netanyahu geçtiğimiz günlerde İran’a yönelik olarak, “Orta Doğu’da İsrail'in ulaşamayacağı yer yoktur. Halkımızı korumak, ülkemizi korumak için gitmeyeceğimiz yer yoktur,” tehdidinde bulunmuştu. Bu bağlamda, İran’ın 1 Ekim gecesi İsrail’e düzenlediği füze saldırısının Netanyahu’nun işini kolaylaştırdığı söylenebilir.
Diğer taraftan, İsrail’in aynı anda hem Gazze’de, hem Lübnan’da hem de İran’la mücadele edecek gücü yok. ABD’nin doğrudan müdahil olmasına ihtiyaç duyacaktır. Netanyahu, İran’ı kışkırtmak ve böylece ABD’yi de savaşa çekmek için uzun zamandır fırsat kolluyordu. İran’da kritik yerlere saldırarak ABD’yi bu tarz bir tepki vermeye zorlayabilir. Bu minvalde, İran’ın son misillemesi öncesi İsrail’in kendisine bir saldırı yapılması halinde İran’da nükleer tesisleri ve petrol rafinelerini vurmakla tehdit ettiği kaydediliyor.
Bununla birlikte, Netanyahu’nun ABD’nin içine çekileceği bir savaşı kışkırtmak için tüm girişimlerine rağmen halen bölgesel bir savaşın çıkması kaçınılmaz değil. Birinci ve en önemlisi, İran, İsrail ve ABD’yle doğrudan karşı karşıya geleceği bir savaşın çıkmaması için mümkün mertebe ihtiyatlı hareket ediyor. 1 Ekim’deki saldırıdan önce İranlı yetkililer, saldırının saat kaçta başlayacağını, kaç füzeyle saldıracağını ve hedeflerin ne olacağını bölgedeki Arap ülkelerine ve Rusya’ya bildirdiler. Bahse konu bilgilerin ABD’ye ve dolayısıyla İsrail’e iletileceğinin bilincinde olan İran, bu hareketiyle savaşı büyütmek istemediğini gösteriyor. Nitekim, İsrail’den gelen ilk bilgiler pek bir zayiat olmadığını, sadece bir Filistinlinin hayatını kaybettiğini gösteriyor.
Nisan ayında İran’ın Şam’daki Büyükelçiliğine İsrail’in saldırısına misilleme olarak düzenlediği balistik füze saldırısın detayları da gerilimin tırmanmaması için bizzat Tahran’daki yetkililer tarafından gerek bölge ülkeleri, gerek ABD’ye önceden iletilmişti. Yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak üzere Tahran’da bulunan Hamas lideri İsmail Haniye’nin suikastı hakkında, ABD’nin Gazze’de ateşkes sözü vermesi üzerine İran misilleme yapmaktan vazgeçmişti.
ABD, olayların daha büyümesi halinde kendisi de işin içine çekilebileceği için savaşın genişlememesi için çaba sarf ediyor. Bu bağlamda, ABD Lübnan’da düzenleyeceği kara harekatının çapının kısıtlı olması için İsrail’e baskı yapıyor. ABD’li yetkililer 1 Ekim’deki İran saldırısının da başarısız ve etkisiz olduğunu açıklayarak, olayı büyütmek niyetinde olmadıklarını gösterdiler.
Öte yandan, ABD’nin İran’ın ve vekillerinin ciddi güç ve itibar kaybı yaşamasından genel olarak memnuniyet duyduğunu ve İsrail’i desteklemeye devam edeceklerini ifade etmek gerekiyor. ABD Başkanı Biden, "Nasrallah'ın İsraı̇l hava saldırısında ölmesı̇, bı̇nlerce Amerı̇kalı, İsraı̇llı̇ ve Lübnanlı sı̇vı̇l de dahı̇l olmak üzere çok sayıda kurbanı ı̇çı̇n bı̇r adalet ölçüsüdür" dedi. Nitekim, İsrail’in Hasan Nasrallah suikastında kullandığı sığınak delici bombalar ABD tarafından temin edilmişti.
Ayrıca, bölgedeki gerilimin son dönemde artmasıyla birlikte, ABD bölgeye iki uçak gemisi savaş grubu nakletti. USS Abraham Lincoln uçak gemisi savaş grubu Kızıldeniz’de, USS Harry S. Truman uçak gemisi savaş grubu ise Akdeniz civarında seyrediyor. ABD’nin bölgede aynı anda iki uçak gemisi savaş grubu sevk etmiş olması normal bir durum değil. Ne var ki, bu sevkiyattaki esas maksat İran’a ve bölgedeki vekillerine karşı göz dağı vererek, savaşın yayılmasını engellemek. ABD’nin bölgedeki gemileri İran’ın füzelerinin düşürülmesinde de rol aldı.
Bundan sonra ne olabilir?
İsrail’in Lübnan’daki şimdilik kısıtlı kara harekatının zamanla genişleme ihtimalini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Son çatışmalarla Lübnan’da 2000’e yakın kişinin hayatını kaybettiği, 1 milyona yakın kişinin evlerinden olduğu dikkate alındığında İsrail’in harekatının uzamasının Lübnan’da ciddi bir yıkıma neden olacağı aşikar. İşgalin uzaması durumunda Hizbullah itibarını kurtarmak ve işgal maliyetini artırmak için İsrail’le uzun süreli ve kanlı bir mücadeleye girecektir.
Hizbullah ve İran kendilerine son dönemde vurulan darbelerin intikamını almak istiyorlardı. İran’ın balistik saldırısı İran ve Hizbullah’a moral kazandırdı. Bununla birlikte, İsrail’in sert tepki vermesi ihtimalini göz önünde tutmak gerekiyor. Ciddi bir zayiat vermediğinden hareketle, İsrail’in olası misillemesinin ABD tarafından “makul ölçülerde” tutulabilmesi ihtimali az değil. Ne var ki, İsrail her halükarda bir misilleme yapmak isteyecektir.
İran’ın “stratejik sabır” bağlamında, kısa vadede vekillerinin yaşadığı kayıpları büyük ölçüde sineye çekerek, zararını uzun vadede telafi etmek derdinde olduğu görülüyor. İran’ın zevahiri kurtarmak için yapılan dünkü saldırının devamını getirmek niyetinde olmadığı söylenebilir.
ABD halen olayların büyümesini istemiyor. İsrail’in İran’daki nükleer tesislere saldırması ve bu hedefleri yok etmede başarısız olması İran’ı nükleer silah üretmeye itebilir. Bu yüzden, tehlikenin boyutu Lübnan veya Filistin’deki İsrail’in tek taraflı müdahaleleriyle kıyas kabul etmeyecek kadar yüksek. ABD taraflara şiddetle itidal tavsiye edecektir. Nitekim, ABD Başkanı Biden da 2 Kasım günü yaptığı açıklamada İsrail’in İran’daki nükleer tesislere saldırısına karşı olduklarını açıkça vurguladı.
* Bu fotoğraf Deed - Attribution 3.0 Unported - Creative Commons sitesi tarafından lisanslıdır.