Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD Başkanı Trump tarafından 25 Eylül günü Beyaz Saray’da kabul edildi. Uzmanlarımız Erdoğan’ın Vaşington ziyaretini değerlendirdi.
Türkiye’nin politik bakımdan gergin günler yaşadığı, ekonomide ise sancılı bir süreçten geçtiği bir dönemde yapılan bu Beyaz Saray ziyareti, dış politikada Erdoğan’ın en parlak anlarından biri oldu. Basına açık bölümde yapılan konuşmalarda Trump’ın yaptığı övgüler, Suriye meselesinde Türkiye’ye işareti ve ticaret hacmini büyütme hedefleri Ankara’da büyük bir zafer havasında karşılandı.
Zirvede en kritik başlıklardan biri, bir gazetecinin sorusu üzerine gündeme gelen Rusya-Ukrayna savaşı bağlamındaki enerji meselesiydi. Trump, “Türkiye öncelikle Rusya’dan enerji almayı durdurabilir,” dedi. Burada altını çizmek gerekir: Türkiye ile Rusya arasındaki toplam ticaret hacmi 52 milyar dolar seviyesinde, bunun yaklaşık 44 milyar doları Türkiye’nin Rusya’dan ithalatı ve bu ithalatın büyük kısmı enerji kalemlerinden oluşuyor. Üstelik BOTAŞ’ın da Rusya’ya 32 milyar dolara varan borcu var. Bu tablo, Erdoğan açısından çözülmesi gereken somut bir madde olarak öne çıkıyor.
Öte yandan, Türkiye-ABD ticaret hacmi şu an yaklaşık 32 milyar dolar seviyesinde ve oldukça dengeli ilerliyor. Daha önce tarafların koyduğu 100 milyar dolarlık hedef ise hâlâ masada. Eğer F-16 ve F-35 alımları, Boeing anlaşması ve Eskişehir’deki nadir toprak mineralleri üzerine yapılacak enerji projeleri hayata geçerse, bu hedefe ulaşmak hiç de uzak görünmüyor. Ayrıca ABD yaptırımlarının tamamen kalkması halinde, Türk şirketler Suriye’nin yeniden inşa sürecinde önemli projeler yürütebilir.
Basına açık bölümdeki genel hava, Trump’ın sorunlu dosyaları yumuşatarak ele aldığı izlenimini verdi. Halkbank davasını da hafif bir tonda geçiştirmesi, bu konunun çok fazla sorun edilmeyeceğini gösterdi. Aynı şekilde Türkiye’ye yönelik CAATSA yaptırımlarının kaldırılabileceği yönündeki mesajlar da Ankara’da memnuniyet yarattı. Erdoğan da Beyaz Saray’a gitmeden hemen önce, 2018’de uygulamaya koyduğu ABD ürünlerine yönelik ek tarifeleri kaldırarak jestlerle Washington’a gitmişti.
Sonuç olarak, Türkiye’nin Rusya’ya enerji bağımlılığı konusu önümüzdeki dönemde çözülmesi gereken en somut mesele olarak duruyor. Genel olarak değerlendirildiğinde, bugünkü toplantıda; ticaret, savunma ve diplomatik alanlarda Türkiye’nin eli rahatlarken, Erdoğan da siyaseten güç kazanmış oldu.
Trump ile Erdoğan’ın görüşmesi, beklendiği gibi oldukça pozitif bir atmosferde geçti. Trump, Erdoğan’a duyduğu kişisel hayranlığı daha önce defalarca dile getirmişti ama bu kez övgülerini abartılı bir noktaya taşıdı; neredeyse hiçbir lidere göstermediği kadar iltifatta bulundu. Erdoğan açısından bakıldığında bu ziyaret, içeride büyük bir zafer olarak sunulacak. Çünkü Trump’tan aldığı bu rüzgâr ya da ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin ifade ettiği "meşruiyet", Erdoğan’ın içeride otoriterleşme sürecine hız vermesine imkân sağlayabilir. İmamoğlu örneğinde gördüğümüz gibi, Erdoğan Trump’la olan yakınlığı rejimin konsolidasyonu için kullanmaktan çekinmiyor. Bu dalganın önümüzdeki dönemde daha da güçlenmesi şaşırtıcı olmaz.
Rubio’nun dediği gibi Erdoğan, Trump’tan randevu almak için belki “yalvarıyor” olabilir. Ama işin aslı, o randevuyu kopardığında bunu içeride kendi rejimini güçlendirmek için en etkili şekilde değerlendiriyor. O yüzden bana göre bu görüşmenin bölgesel etkisinden çok, Türkiye iç siyasetindeki yansımaları daha belirleyici olacak.
Trump, Erdoğan’ı çok sıcak ve samimi bir şekilde karşıladı. Trump’ın Beyaz Saray’da bu kadar övdüğü lider azdır. Bunda hem Erdoğan ve Trump’ın arasındaki kişisel uyumun, hem de son günlerde Türkiye’nin ABD’den on milyarca dolar tutarında alım yapma niyetini ilan etmesinin büyük etkisi var.
Trump’ın atadığı ABD’nin Türkiye Büyükelçisi Barrack’ın geçen gün çok güzel ifade ettiği üzere, Beyaz Saray’da bu kadar sıcak bir karşılama Erdoğan’a meşruiyet kazandırıyor. Bu meşruiyetin hem içe hem dışa bakan yönleri var:
İçeriye bakan yönüyle, Trump yönetimi Erdoğan’dan son derece memnun olduğunu ifade etmiş oluyor. Son dönemde ülkede artan otoriterleşmeye rağmen Trump, mevcut hükümetle pürüzsüz şekilde çalışmaya devam etmek istediğini açıkça ortaya koymuş oluyor. Bu durum da Türkiye’deki muhalefetin son yaşanan süreçte ABD’den pek destek bulamayacağını gösteriyor.
Dışarı bakan yönüyle, Trump bilhassa Suriye’nin geleceği konusunda Erdoğan’ın rolünü bir kez daha vurguladı. Bu bağlamda, Türkiye’nin Suriye’nin bütünlüğü ve idare şekli gibi konulardaki tezlerinin Vaşington tarafından da açıktan desteklendiği söylenebilir. Bu desteğin Suriye’de Şam yönetimi ve SDG arasında yaşanan gerginliğinin nasıl çözümleneceği üzerine yansıması olacaktır.
Ne var ki, ikili ilişkilerde her şey toz pembe değil. Trump basın toplantısı sırasında Türkiye’nin Rusya’dan petrol alımını durdurmasını istediğini söyledi. Türkiye, petrol ihtiyacının büyük kısmını ithal ediyor.
Geçtiğimiz yıl Türkiye petrol ithalatının %56’sını Rusya’dan karşıladı. Üstelik, Batılı ülkelerin yaptırımları nedeniyle, Türkiye Rus petrolünü piyasa fiyatının altında satın alıyor. Türkiye’nin Rusya’dan petrol alımını azaltması hem Moskova’yla olan ilişkilerinin gerilmesine, hem de enerji ithalat faturasının kabarmasına neden olacaktır.
Her halükarda, Erdoğan'ın bu ziyaretten fevkalade memnun ayrılacağı görülüyor. Silah ve uçak alımları, yaptırımların kaldırılması ve Halkbank konularında da Trump'tan taviz koparılabileceği söylenebilir.