Gazze’deki gelişmelerin İsrail ile bölge ülkeleri arasında geniş çaplı bir çatışmaya ya da savaşa dönüşme ihtimalini düşük görüyorum. Öncelikle, ne İsrail ne de diğer bölge ülkeleri Ortadoğu yeni bir savaş istemiyorlar. Hamas’ı tamamen ortadan kaldırmayı öncelikli hedef olarak belirlemiş ve Gazze’ye odaklanmış Netanyahu yönetiminin dikkatini ve gücünü dağıtacak başka cepheler açmaktan imtina etmesi beklenmelidir. Öte yandan, İsrail’in Gazze’deki hedeflerini gerçekleştirmedeki başarı durumuna göre bilahare yönünü kuzeye çevirip bu kez Lübnan’ın güneyindeki Hizbullah'ın gücünü ve etkisini kırmaya dönük askeri operasyonlara girişmesi olasıdır. Nitekim, Lübnan-İsrail sınırında tansiyon giderek daha da yükselmektedir. Her ne kadar Hizbullah doğrudan savaş ilan etmiş olmasa da, İsrail yönetimi tarafından son günlerde yapılan açıklamalarda, Lübnan sınırındaki karşılıklı atışlarda İsrail tarafında can kayıpları yaşadığı vurgulanmakta ve Hizbullah savaşa katılması halinde evvelce görülmemiş bir mukabele görmekle tehdit edilmektedir. Ayrıca, İsrail’in Lübnan sınırındaki bazı yerleşimlerdeki nüfusu güvenli bölgelere nakletmiş olması da Hizbullah’la olası bir çatışmanın hazırlığı olarak okunabilir.
Daha önce İsrail’le savaşmış ve her defasında mağlubiyet yaşamış Arap ülkelerinin İsrail’le mevcut statükoyu bozmaları ve yeni bir savaşa girmeleri için ulusal çıkarları bulunmamaktadır. Ayrıca, Mısır, Ürdün, Lübnan gibi Filistin’deki ve Gazze’deki gelişmelerden doğrudan etkilenen ülkeler ile İsrail arasında çeşitli alanlarda anlaşmalar imzalamış olup, olası bir savaştan kendileri de zararlı çıkmaları kaçınılmazdır. Örnek vermek gerekirse, Hizbullah’ın da yer aldığı Lübnan Hükümeti ile İsrail arasında Akdeniz’deki doğalgaz alanlarıyla ilgili geçtiğimiz yıl bir anlaşma imzalanmıştır ve ekonomik darboğazdaki Lübnan hükümeti Akdeniz doğalgazından elde edeceği gelirin hayalini kurmaktadır.
Bölgedeki güç dengeleri de İsrail’le doğrudan çatışmayı göze almak için uygun değildir. ABD’nin İsrail’e sınırsız desteği ve bu desteğini güç gösterisi mahiyetinde askeri gemilerini Akdeniz’e konuşlandırması ciddi bir caydırıcılık unsuru olarak durmaktadır. Arap ülkelerinin içinde bulundukları siyasi, askeri, ekonomik durum İsrail karşısında bir güç dengesi oluşturmaktan çok uzaktır. Ayrıca, aralarında nadiren uyum görülen Arap ülkelerini, Nasır örneğinde olduğu gibi İsrail karşısında birleştirecek karizmatik bir lider de bulunmamaktadır.
İran’ın bu denklemdeki yeri diğer bölge ülkelerine göre daha karmaşıktır. Hamas’ın 7 Ekim’deki sürpriz saldırısının arkasında İran’ın rolünün de olabileceği uluslararası basında yer alan iddialar arasındadır. İran’ın Hamas ve Hizbullah gibi örgütlerle yakın ilişkileri sır değildir. Bununla beraber, Gazze’deki gelişmelerin İran’la İsrail ya da ABD arasında doğrudan bir askeri angajmana dönüşmesi uzak ihtimaldir. Ne İran ne de ABD ve İsrail birbirleriyle doğrudan bir çatışmaya girmeyi tercih edeceklerdir. Öte yandan, söz konusu aktörler arasında bir tür vekalet savaşları yaşanması ihtimal dışı değildir. ABD ve İsrail, İran’ın Ortadoğu’daki etkisini kırmaya yönelik çabalarını yoğunlaştıracaklardır. Bu kapsamda, önümüzdeki dönemde özellikle Hizbullah üzerinde baskının artırılacağını beklenebilir. Zira, mevcut durumda, Hizbullah sahip olduğu silahlar ve militanları bakımından İsrail için en yakın güvenlik tehdidi konumundadır. Benzer şekilde, İsrail’e savaş ilan eden Yemen’deki Husilerin de - Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri kanalıyla- baskılanması beklenebilir.
Bir başka husus ise, Gazze’deki insani dram ilk defa yaşanmıyor. Ne var ki, İsrail’in Gazze’ye yönelik üç haftayı aşkın süredir devam eden saldırıları kapsam, yoğunluk, maddi hasar ve insani trajedi bakımından daha önceki bombardımanların çok üzerinde. Üstelik, uluslararası hukuku hiçe saymakla ve insanlığa karşı suç işlemekle itham edilen İsrail'in orantısız güç kullanımı ve sivilleri hedef alan saldırıları bu krizi daha da derinleştiriyor. Hal böyleyken, bölge ülkelerinin bahse konu dram karşısındaki tepkisinin önceki savaşlara kıyasla oldukça cılız olduğu söylenebilir. Arap ülkeleri başta olmak üzere Müslüman ülke yönetimlerinin bu tepkisizliği de bölge halklarının reaksiyon göstermesine neden olabilir. Bu açıdan durum bölgedeki ekonomik ve sosyal sorunlarla birlikte değerlendirildiğinde, İsrail karşıtı protesto dalgasının bir süre sonra bu ülkelerin kendi yönetimlerine yönelmesi de sürpriz olmayacaktır.
Konuya İlişkin Diğer Uzmanlarımızın Görüşleri