Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin (DKC) doğusunda M23 isyancı grubunun ilerleyişi, bölgede büyük bir insani ve siyasi krizi tetiklemiş durumda. Ruanda sınırında faaliyet gösteren M23, yaklaşık iki milyon nüfusa sahip olan ve DKC’nin başkenti Kinşasa’dan yaklaşık 1600 kilometre doğuda yer alan Goma’yı bu hafta ele geçirdi.
Birleşmiş Milletler (BM) raporlarına göre, Goma’nın düşmesiyle birlikte şehirde yağma, tecavüz ve yargısız infazlar yaşanıyor. M23’ün saldırılarından kaçan DKC ordusuna bağlı birliklerin bir kısmı üniformalarını çıkararak sivil halk arasına karışırken, Kinşasa yönetimi adına savaşan bazı Batılı paralı askerler sınırı geçerek Ruanda’ya sığındı. M23, Goma’dan güneye doğru ilerlemeye devam ederken, DKC hükümeti grubun hamisi olarak gördüğü Ruanda’ya sert tepki gösterdi. Kinşasa yönetimi Ruanda’yı DKC’nin doğal kaynaklarını yağmalamakla suçladı ve BM’ye Ruanda’ya karşı yaptırım uygulanması için çağrıda bulundu. Kinşasa’da öfkeli halk, Ruanda, Fransa, ABD, Uganda, Kenya, Hollanda ve Belçika büyükelçiliklerine yönelik saldırılar düzenlendi.
Ruanda’nın M23’e Desteği ve Uluslararası Konjonktür
M23 daha önce de 2012 yılında Goma’yı kısa süreliğine ele geçirmişti. Ancak uluslararası bir koalisyonun operasyonu sonrası, M23 bölgeden çekilmek zorunda kalmıştı. M23, adını 2009 yılında imzalanan ancak başarısızlıkla sonuçlanan bir barış anlaşmasından alıyor. Grup, DKC’deki Tutsileri hükümete ve diğer silahlı gruplara karşı koruma amacıyla hareket ettiğini öne sürüyor. Ancak, M23’ün arkasında Ruanda ordusunun olduğu uzun süredir biliniyor. Grubun savaşçıları ağırlıklı olarak Tutsi etnik grubuna mensup ve Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame de bir Tutsi.
Ruanda’da 1994’te yaşanan soykırım geçmişi göz önüne alındığında, Kagame’nin ülke dışındaki Tutsi topluluğunu destekleme politikasından vazgeçmesi beklenmiyor. Bu bağlamda, BM’ye göre M23’le birlikte yaklaşık 4000 Ruanda askeri de DKC topraklarında bulunuyor. BM uzmanlarına göre, Ruanda ordusu M23’e doğrudan destek sağlamak amacıyla DKC’ye karadan-havaya fırlatılan füzeler, zırhlı araçlar ve özel kuvvetler gönderdi. Ancak, Kigali yönetimi M23’e resmen destek verdiğini kabul etmiyor.
Mevcut konjonktürde, M23’e karşı uluslararası bir koalisyon oluşturmak önceki yıllara kıyasla çok daha zor görünüyor. 2012-2013 yıllarında M23’e karşı kurulan koalisyonun kilit aktörlerinden Güney Afrika, Tanzanya ve Malavi’nin henüz ülkeye daha fazla asker göndermeye sıcak bakmıyor. Son çatışmalarda kayıplar veren ve M23’ün ilerlemesini durduramayan söz konusu ülkelerin oluşturduğu Güney Afrika Kalkınma Topluluğu’nun Kongo Demokratik Cumhuriyeti Misyonu’nun (SAMIDRC) ülkeden tamamen çekilebileceği dahi ifade ediliyor.
Bununla birlikte, Güney Afrika Devlet Başkanı Ramaphosa, SAMIDRC güçlerinin DKC’deki varlığının ülkenin güvenliği ve istikrarı bağlamında bölge ülkelerinin kararlılığını gösterdiğini vurguladı. Adı geçen ayrıca, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, DKC’de öldürülen Güney Afrika askerlerinden M23 ve Ruanda’nın ulusal ordusunu sorumlu tuttu ve Ruanda ordusunu “milis” olarak tanımladı. Güney Afrika Savunma Bakanı Angie Motshekga ise Ruanda’yı uyararak, “Eğer ateş açarsanız, bunu savaş ilanı olarak kabul ederiz ve halkımızı savunmak zorunda kalırız.” dedi. Ruanda Başkanı Kagame, kişisel X hesabından cevaben yaptığı paylaşımda, “Eğer Güney Afrika barışçıl çözümlere katkıda bulunmak istiyorsa, bu olumlu bir adımdır. Ancak Güney Afrika, arabulucu ya da barış yapıcı rolünü üstlenebilecek bir konumda değildir. Eğer Güney Afrika çatışmayı tercih ederse, Ruanda da bu duruma aynı şekilde karşılık verecektir.” ifadelerini kullanarak Güney Afrika’ya sert çıktı.
Batılı Ülkelerin Sessizliği ve DKC’nin Hayal Kırıklığı
Öte yandan, Batılı devletler Ruanda’yla son yıllarda ilişkilerini geliştirdiği için Kigali’ye karşı henüz sert tedbirler alınması taraftarı değil. Geçtiğimiz yıl, İngiltere Muhafazakâr hükümeti döneminde düzensiz göçmenlerin Ruanda’ya sınır dışı edilmesini öngören bir anlaşma imzalamıştı. Mozambik’te Fransız şirketleri tarafından işletilen LNG tesislerinin korunması için de Ruanda hükümeti binlerce asker konuşlandırmış bulunuyor. Bu bağlamda, Kongolular, işgale rağmen bahse konu ülkelerin Ruanda’ya dış yardımlarının devam etmesinden de rahatsızlık duyuyorlar ve bunun Kigali’ye destek anlamına geldiğini değerlendiriyorlar.
Yeni Trump yönetiminin öncelikleri arasında Afrika’daki gelişmeler yer almıyor. Bununla birlikte, Ruanda Devlet Başkanı Paul Kagame, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini ve ateşkes ihtiyacı konusunda mutabık kaldıklarını belirtti. ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamaya göre, Bakan Marco Rubio, Washington’un krizin tırmanmasından derin endişe duyduğunu ve tüm tarafları “egemen toprak bütünlüğüne saygı göstermeye” çağırdı.
ABD, İngiltere ve Fransa'nın daimi üyeleri arasında olduğu Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ise Pazar günü olağanüstü toplandı. Toplantı sonrası BMGK, DKC ve Ruanda’ya diplomatik görüşmelere dönme çağrısı yaparken, M23’ün saldırılarını durdurması talep etti. Ancak, şu ana kadar somut bir yaptırım paketi açıklanmadı.
Ruanda'ya baskıyı artırmak için Belçika, AB-Ruanda arasında geçtiğimiz Şubat ayında imzalanan mineral anlaşmasının askıya alınması için AB ülkelerine çağrıda bulundu. Ruanda Başkanı Kagame'yle görüşen İngiltere Dışişleri Bakanı Lammy de, Ruanda askerlerinin DKC'nin işgalinde rol oynamasının ülkeye yapılan yıllık 1 milyar dolar tutarındaki dış yardımı tehlikeye attığını ifadeyle, Ruandalı yetkilileri uyardı. İngiltere, Ruanda'ya yıllık 32 milyon sterlin yardım yapıyor. Almanya da DKC'teki çatışmalarda Ruanda'nın rolü nedeniyle, önümüzdeki ay Ruandalı yetkililerle yapmayı planladığı donör toplantısını iptal etti.
Ne var ki, diplomatik baskılar tek başına M23’ü durdurmaya yetmeyebilir. 2012-2013 yıllarında Goma’nın kısa süreli işgali ancak uluslararası baskılar ve askeri müdahale ile sona ermişti. Bugün ise Ruanda’nın Batılı ülkelerle daha iyi ilişkilere sahip bulunuyor. Üstelik, uluslararası toplumun DKC’ye daha az destek verdiği ve bu durumun Kagame’ye daha fazla hareket alanı sağladığı söylenebilir. Nitekim, DKC Cumhurbaşkanı Tshisekedi, uluslararası toplumun sessizliğinin ve tepkisizliğinin ülkeye yapılan bir saldırı teşkil ettiği serzenişinde bulundu. Ayrıca Goma’nın düşmesi, M23’ün bölgedeki zengin maden yataklarından savaşı finanse edebilecek gelir elde etmesini sağlıyor.
Yeni Bir Bölgesel Savaş Riski mi?
Ruanda’da Tutsilerin 1990'larda soykırıma uğramasından sonra bölgede birçok ülkenin dahil olduğu çatışmalar yaşanmıştı. Bu bağlamda, 1996-1997 yıllarında Birinci Kongo Savaşı’nda Ruanda ve Uganda DKC’deki Mobutu rejimini devirmiş ve yerine Laurent Kabila’yı getirmişti. Kabila’nın bağımsız hareket etmeye başlaması, İkinci Kongo Savaşı’nı tetiklemişti. Bugün, M23’ün ilerleyişi, bölgesel bir savaşın yeniden patlak vereceğine dair endişeleri artırıyor.
DKC Cumhurbaşkanı Félix Tshisekedi, Çarşamba gecesi ulusa seslenerek diplomasiye öncelik verdiğini söyledi, ancak askeri karşılık vermekten kaçınmayacaklarını vurguladı. Tshisekedi, "Topraklarımızda binlerce Ruanda askerinin varlığı sonuçları öngörülemez bir tırmanışa yol açıyor" diyerek, M23’ün ilerleyişine karşı güçlü bir yanıt vereceklerini duyurdu. Eğer çatışmalar büyürse, beş milyondan fazla insanın ölümüne yol açan 1998-2003 yılları arasında süren İkinci Kongo Savaşı’na gibi bir felaket senaryosu gerçekleşebilir.
M23’ün hızlı ilerleyişi ve Goma’nın işgali yalnızca DKC’nin doğusunda değil, aynı zamanda bölgede istikrarsızlığın daha da derinleşmesine neden olabilir. Ruanda, M23 üzerinden hareket ederek Rusya’nın Ukrayna’daki milis stratejisine benzer bir yol izliyor ve ulusal sınırlara saygı prensibi gereği DKC'deki askeri varlığını resmen kabul etmiyor. Mevcut uluslararası konjonktür ve bölgede etkin ülkelerin isteksizliği, Ruanda’nın DKC’ye bu son müdahalesinde bir rol almış olabilir. Bununla birlikte, uluslararası baskının artmasıyla birlikte, bölgede çatışmaların sonlanması beklenebilir. Ne var ki, önümüzdeki günlerde geçici bir ateşkes sağlansa bile, ilk fırsatta bölgede çatışmaların tekrar başlayacağı öngörülebilir.