Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 75. Dönem Başkanlığı'na Türkiye'nin adayı Volkan Bozkır seçildi.
Türkiye’nin adayının seçilmesi Erdoğan yanlısı çevrelerde kendini yüceltmenin de ötesine geçen bir zafer sarhoşluğu meydana getirdi. Hatta bazıları Bozkır’ın seçilmesini Erdoğan’ın dünya liderleri arasındaki itibarının bir yansıması olarak yansıttılar ve Türkiye’nin bir “küresel güç” statüsünü teyit ettiğini ileri sürdüler. Keza, Volkan Bozkır da yanıltıcı bir ifadeyle BM Genel Kurul Başkanı seçilmesinin dünyadaki bütün ülkeler tarafından Türkiye’nin politikalarının tanınması anlamına geldiğini iddia etti.
İlk bakışta, tartışmasız bir diplomatik başarı hikayesi gibi görünüyor. Dünyanın en geniş katılımlı uluslararası kuruluşu olan BM’nin Genel Kurul Başkanlığı için yapılan seçimde 178 evet oyu almak göz ardı edilmemeli. Bununla birlikte, BM sisteminin nasıl işlediğini ve BM organlarında seçimlerin nasıl yapıldığını bilenler için Bozkır’ın seçilmesi rutin, sıradan ve kolay bir zaferden ibaret.
Bilinmesi gereken ilk husus, BM Genel Kurulu Başkanı'nın coğrafi rotasyon esasına göre seçiliyor olmasıdır. Coğrafi rotasyon nedir? BM'de üye ülkeler coğrafi bölgelere göre beş gruba ayrılmıştır: Afrika Grubu, Asya-Pasifik Grubu, Doğu Avrupa Grubu, Latin Amerika ve Karayipler Grubu, Batı Avrupa ve Diğerleri Grubu (WEOG).
Bu grupların oluşturulması, BM kuruluşlarındaki üyelik ve liderlik kotalarının hakkaniyetli biçimde paylaştırılarak temsilde adaletin teminine yöneliktir. Türkiye, hem Asya Grubu'nda hem de WEOG'da yer almaktadır. Ancak, seçimler söz konusu olduğunda WEOG içinde değerlendirilmektedir.
Genel Kurul Başkanlığı bu beş grup arasında dönüşümlü olarak üstlenilmektedir. 2019 yılında Başkan, Afrika grubundandı (Nijerya). Volkan Bozkır WEOG grubundan seçildi. Gelecek yılın başkanı Asya, 2022 yılınınki Doğu Avrupa, 2023 yılınınki Latin Amerika ve Karayipler grubundan seçilecektir. WEOG grubundan bir sonraki Genel Kurul Başkanı 2025 yılı için seçilecektir. Bir başka deyişle, WEOG grubundan başkanlar 0 ve 5'le biten yıllarda seçilmektedir. Dolayısıyla, “bu derece sembolik yetkilere sahip ve ülkelerin yalnızca sıralarını beklemekle elde ettikleri bir görevi diplomasi zaferi olarak sunmak için AKP gibi propaganda ustası olmanız ve ülkede bunu sorgulayacak bir basının olmaması gerekir.”
İkinci husus, Türkiye, seçimlere tek aday olarak girmiştir. WEOG grubundan başka bir ülke, Genel Kurul Başkanlığı için aday göstermemiştir. Yerleşik bir kural olarak tek aday olması halinde BM Genel Kurul Başkanı alkışlama yöntemiyle seçilir. Bu kurala uygun olarak, Bozkır için de 8 Haziran 2020 tarihinde bir oturum yapılması planlanmıştı. Ancak, Covid 19 önlemleri nedeniyle oturum yapılarak alkışla seçilmesi yerine sessizlik süreci yönteminin uygulanmasına karar verildi. Bu noktada, üç ülke (Ermenistan, Yunanistan ve GKRY) sessizlik sürecini bozarak Türkiye’nin adaylığına itiraz ettiler. Böylece, daha önceki tek adaylı seçimlerin aksine, oy birliği ulaşılamaz hale geldi ve oy sandığı delegasyonların önüne konuldu.
Volkan Bozkır, tek aday olmasına rağmen, seçilmesini 2008 yılında Türkiye’nin BMGK’da geçici üyelik adaylığıyla kıyasladı. Halbuki, 2008 yılındaki BMGK seçimleri çetin bir yarışa sahne olmuştu. Bozkır’ın Genel Kurul Başkanlığı adaylığında ise yarıştan bahsetmek mümkün değildi.
Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, WEOG grubundaki 29 üye devletin 17’si(1), bir başka deyişle, başat konumdaki hemen bütün ülkeler evvelce Genel Kurul Başkanlığı yapmıştır. Ayrıca, WEOG üyelerinden ABD, Birleşik Krallık ve Fransa ise Güvenlik Konseyi'nin daimi üyesidir. BMGK daimi üyeleri Genel Kurul Başkanlığı'na aday olmayıp Başkan Yardımcılıklarında yer alırlar. Başkanlık sırası henüz gelmemiş sekiz ülke ise, Andorra, Avusturya, İsrail, İzlanda, Liechtenstein, Monako, San Marino ve Yunanistan'dır. 2025 yılında Genel Kurul Başkanlığını bu sekiz ülkeden biri üstlenecektir.
Yukarıda sayılan üç husus birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye'nin BM Genel Kurul Başkanlığı adaylığı, futbol terminolojisiyle ifade edecek olursak, boş kaleye penaltı vuruşu yapmak gibidir. Bu yönüyle, Türk hükümeti, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başarı hikayesine susadığı bir dönemde, stratejik olmasa da sembolik bir makamı, hem de hiç zorlanmadan, elde etmiştir ve bunu bilhassa iç siyasette hızlı bir erime sürecindeki kamuoyu desteğini yeniden canlandırmak için her fırsatta kullanacaktır.
Volkan Bozkır bir yıllık süre için BM Genel Kurulu’na başkanlık edecek. Bu noktada, Türkiye’nin dönem başkanlığını nasıl yürüteceği Bozkır’ın seçilmesi bir diplomatik zafer mi değil mi tartışmalarından daha önemli. BM Genel Kurul Başkanlığı, her ne kadar hükümet yetkililerince BM’deki en yüksek makam olarak vurgulansa da, BM Genel Sekreteri’nin aksine, icra gücü olmayan sembolik yetkilere sahiptir. Dolayısıyla, bu seçimin uluslararası kamuoyunun Erdoğan liderliğine olan tam güveni şeklinde yorumlanması yanıltıcı olacaktır. Bu durumda, aynı analojiyle, 2008 yılında 151 oyla BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine seçilen Türkiye’nin 2014 yılında aynı sandalye için girdiği yarışta rakiplerine elenmesi de güven erimesi olarak yorumlanabilir.
Özetle, Bozkır’ın seçilmesi de şüphesiz bir şey, ama bir zafer değil.
(1) Daha önce Genel Kurul Başkanlığı yapan ülkeler : Belçika (1946), Avustralya (1948), Kanada (1952), Hollanda (1954), Yeni Zelanda (1957), İrlanda (1960), İtalya (1965), Norveç (1970), Lüksemburg (1975), Almanya (1980 ve 1987), İspanya (1985), Malta (1990), Portekiz (1995), Finlandiya (2000), İsveç (2005), İsviçre (2010), Danimarka (2015) ve Türkiye (2020).