Hamas’ın İsrail’e sürpriz saldırısı ve İsrail’in Gazze’ye orantısız misillemesi nedeniyle uluslararası kamuoyunun dikkati bir kez daha Ortadoğu’ya yönelmiş durumda. İsrail ve Gazze’den yansıyan dehşetli görüntülerin dünya gündeminin odağında olduğu bir ortamda, uluslararası güvenliği ilgilendiren bir başka dikkat çekici gelişme bu kez Avrupa’nın kuzeyinde gerçekleşti. Finlandiya ile Estonya arasında Baltık Denizi’nin altından geçen doğalgaz boru hattında ve fiber optik veri kablolarında (Baltic Connector) geçtiğimiz Pazar günü (8 Ekim) sebebi henüz bilinmeyen hasar meydana geldi. Olayın meydana geldiği yer Finlandiya Münhasır Ekonomik Bölgesi içinde yer alıyor. Henüz failinin kim olduğu bilinmemekle birlikte, Finlandiya ve Estonya’nın tepkisi olayın arkasında Rusya’nın olduğunu düşündüklerine işaret ediyor.
Finlandiya Cumhurbaşkanlığı’ndan konuya ilişkin olarak 10 Ekim tarihinde yapılan resmi açıklamada, hasarın neden kaynaklandığının henüz bilinmediği, bir “dış eylemden” kaynaklanmış olabileceğinin değerlendirildiği ifade edildi. Açıklamada ayrıca, Finlandiya ve Estonya’nın hasarın sebebini araştırmaya devam edecekleri, müttefik ülkelerle sürekli irtibat durumunda oldukları, Finlandiya Cumhurbaşkanı Sauli Niinistö’nün NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile konuyu ele aldıkları, görüşmede NATO’nun konunun araştırılmasında yardıma hazır olduğunun teyit edildiği kaydedildi.
Estonya Başbakanı Kaja Kallas da sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, bakanlar kurulu ve güvenlik birimleriyle konuyu değerlendirdiklerini, ayrıca, NATO ve AB müttefikleriyle görüşerek kritik altyapıların güvenliğinin nasıl artırılabileceğini ele aldıklarını ifade etti. Her iki ülkenin resmi makamlarınca yapılan açıklamalarda, meselenin ciddiye alındığı vurgulanmakta, bununla birlikte doğalgaz arzı ve internet bağlantısında bahse konu hasar nedeniyle herhangi bir sorun olmadığı ifade edilmektedir.
İstihbarat Analisti ve Askeri Tarih Uzmanı Emil Kastehelmi, Fin hükümetinin hasarın arkasında Rusya’nın olduğunu söylemek istemediğini ancak bu bölgede çok sayıda “dış aktör” bulunmadığını ifade etti. Kastehelmi, kritik altyapıyı hedef alan bu saldırının evvelce de farklı yollarla Finlandiya’yı tehdit eden bir ülke tarafından gerçekleştirilmiş olma ihtimalinin yüksek olduğunun altını çizdi. Nitekim, konuyla ilgili olarak açık kaynaklarda yer alan paylaşımlarda, Rusya’ya ait Sibiryakov Project 865 sınıfı hidrografik araştırma gemisinin geçtiğimiz Haziran, Ağustos ve Eylül aylarında Baltık Denizi’nin “Baltic Connector” hattı güzergahında uzun süre sualtı faaliyetleri icra ettiğine yer verilmekte.
“Baltic Connector” boru hattında ve fiber optik kablolarda meydana gelen hasar Baltık Denizi’ndeki ilk boru hattı vakası değil. 2022 yılı Eylül ayında da Baltık Denizi’nin altından geçen Rusya ve Almanya arasındaki Kuzey Akımı doğalgaz boru hatlarında patlamalar meydana gelmiş, patlamaların sabotaj nedeniyle gerçekleştiği ileri sürülerek Rusya’ya işaret edilmişti. Nitekim, bazı kaynaklar aralarında yukarıda bahsekonu Sibiryakov sınıfı geminin de bulunduğu Rusya’ya ait gemilerin Kuzey Akımı hattında sualtı faaliyetler icra ettiklerine dikkat çekmişlerdi. Kremlin sözcüsü ise patlamadan ABD ve İngiltere’yi sorumlu tutmuştu. Gerçekten de Kuzey Akım’a yapılan saldırının arkasında Ukrayna istihbaratı olabileceğine dair haberler sonradan ABD medyasında yer almıştı. Kremlin tarafından son hadiseyle ilgili olarak yapılan açıklamada da, olayın “alarm verici” olduğu ve “Baltık Denizi’ndeki kritik altyapılara yönelik daha önceki terör saldırılarını” akla getirdiği ifade edildi.
Bu çerçevede, her ne kadar Fin ve Eston makamları sabotajın arkasında Rusya’nın bulunduğunu söylemekten imtina etseler de, olayın hemen ardından her iki ülke liderlerinin NATO ve AB’deki müttefik ülkelerle diplomasi trafiğine girmeleri ve kritik altyapıların güvenliğinin güçlendirilmesine yönelik ortak çabalardan bahsedilmesi, olayın arkasında Rusya’nın bulunduğuna dair ellerinde güçlü kanıtlar olabileceğini akla getirmektedir. Öte yandan, durum, Finlandiya'nın Baltık Denizi’nde statükoyu değiştirmeye yönelik adımlar atmasını gerektirecek kadar vahim gözükmemektedir. Bununla birlikte, Fin-Rus ilişkilerinin daha da gerilmesine neden olacağına şüphe yoktur.
Ukrayna işgali sonrasında Rusya-Finlandiya ilişkileri ciddi zarar gördü ve gerildi. Finlandiya, 6 Haziran 2023 tarihinde aldığı bir kararla, Viyana Sözleşmesi’ne aykırı istihbarat faaliyetlerinde bulundukları gerekçesiyle, Helsinki Büyükelçiliği’nde çalışan dokuz Rus diplomatı sınır dışı etti. Bu, Finlandiya'nın Rus diplomatları sınır dışı etmesinin ilk örneği değildi. Nitekim, Finlandiya 2018 yılında İngiltere’de eski Rus ajanı Sergei Skripal ve kızını hedef alan sinir gazıyla zehirleme girişimi sonrasında ve 2022 yılında Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı AB’nin Rusya’ya ortak tepkisi çerçevesinde Rus diplomatları sınır dışı etmişti. Rusya da misilleme olarak dokuz Fin diplomatı sınır dışı etmiş ve St. Petersburg’taki Fin Başkonsolosluğu’nun akreditasyon geçerlilik süresini uzatmama kararı almıştı. Buna karşılık olarak, Finlandiya da Rusya’nın Turku Başkonsolosluğu’nun akreditasyonunu sonlandırmıştı. İki ülke arasındaki karşılıklı misillemeler kapsamında, son olarak, Rusya 2023 yılında Finlandiya enerji şirketi Fortum’un Rusya’daki hisselerini kamulaştırdı.
Finlandiya’nın güvenlik politikalarında en radikal değişiklik Rusya’nın 2022 yılında Ukrayna’ya saldırısı sonrasında yaşandı. Rusya’nın komşusu olan ve tarihinde Rus işgaline uğramış bulunan Finlandiya, ulusal güvenliğini temin için Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonrası tarafsızlık politikasını terk etmeye karar verdi. Bu bağlamda, aynı zamanda Avrupa Birliği üyesi olan Finlandiya ve İsveç, Rusya’dan kaynaklanabilecek olası güvenlik risklerine karşı 2022 yılı Mayıs ayında NATO’ya üyelik başvurusu yaptılar. Türkiye ve Macaristan’ın İsveç’in üyeliğine dair itirazları aşılamayınca Finlandiya’nın üyelik süreci İsveç’ten ayrı olarak devam etti ve Finlandiya 4 Nisan 2023 tarihinde NATO’nun en yeni üyesi oldu. Rusya ile 1340 km sınıra sahip Finlandiya’nın üyeliğiyle birlikte NATO’nun Rusya ile kara sınırı iki katından daha fazla artmış oldu.
“Baltic Connector” hattına yönelik sabotajın arkasında Rusya’nın olduğu varsayımından hareketle, bu olayın Finlandiya’nın NATO üyeliği sonrasında İttifak’ın dayanışmasını ve ortak yanıt verme kabiliyetlerini test etmeye yönelik bir eylem olabileceği akla gelmektedir. Finlandiya Dış İlişkiler Enstitüsü Kıdemli Araştırmacısı C. Salonius-Pasternak, bölgede bu çapta bir sabotajı yapacak motivasyon ve kabiliyete sahip tek aktör olan Rusya’nın bu eylemle NATO’nun çiçeği burnunda üyesi Finlandiya’nın nasıl bir tepki vereceğini test etmeyi ve daha geniş çerçevede AB ve NATO’nun nasıl bir reaksiyon göstereceğini görmeyi amaçlamış olabileceğinin altını çizmektedir. Nitekim, NATO Genel Sekreteri’nin ve müttefik ülke liderlerinin Finlandiya ile dayanışma açıklamalarından, sabotajın sadece Finlandiya ve Estonya’ya değil, İttifak’a yönelik bir sınama olarak algılandığı anlaşılmaktadır.
Ayrıca, her ne kadar Baltık Denizi’ndeki doğalgaz hatlarına yönelik sabotajların Rusya kaynaklı olduğu henüz kesinlik kazanmasa da NATO üyeleri başta olmak üzere Ukrayna’ya destek veren ülkelerin stratejik iletişim, haberleşme ve enerji altyapılarını çökertmeye yönelik siber saldırıların arkasında Rusya’nın bulunduğu yaygın bir kanaattir. Nitekim, Nisan ayında basına sızan Pentagon belgelerinde Rusya bağlantılı bilgisayar korsanlarının Kanada’nın doğalgaz ağına erişmeyi başardıklarına yer verilmektedir.
“Baltic Connector” hattına yapılan sabotajın meydana geldiği alanın Finlandiya münhasır ekonomik bölgesinde yer almasından yola çıkarak olayın etkilerinin sadece Fin-Rus ilişkileriyle sınırlı kalacağını öngörmek eksik bir değerlendirme olacaktır. Olayın Estonya başta olmak üzere Baltık Denizi’nin güneyindeki ülkeler için de bir mesaj niteliği taşıdığı söylenebilir. Zira, Estonya, Litvanya, Letonya ve Polonya, Ukrayna’nın işgali sonrasında Rusya karşıtı sert tutumlarıyla ön plana çıkmaktadırlar. Bu ülkelerden Polonya 1999 yılında, diğerleri de 2004 yılında NATO üyesi olmuşlardır. Geçtiğimiz Eylül ayında Estonya Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi, Baltık Denizi kıyısında Polonya ve Litvanya arasında yer alan Rusya’ya ait Kaliningrad’ın isminin bölgenin eski adı olan “Königsberg” olarak değiştirilmesini önerdi. Dahası, bazı Eston parlamenterler Rusya’nın Estonya yakınlarındaki Kingissepp şehrinin adının da eski ismi olan “Jamburg” ya da “Jaama” olarak kullanılmasını teklif ettiler. Litvanya, Letonya ve Polonya 2023 yılı Mayıs ayında aldıkları kararlarla, Kaliningrad ismi yerine “Königsberg”in ulusal dillerdeki şeklini kullanmaya başlamışlardı. Rusya, sözkonusu isim değişikliği kararlarını düşmanca hareket olarak nitelemişti.
Emil Kastehelmi, “Baltic Connector” hattına yapılan sabotaj karşısında Finlandiya’nın yumuşak bir karşılık vermesi durumunda Rusya’nın çomak sokmaya devam edeceğini, halihazırda NATO destekli soruşturma üzerinde konuşulduğunu, bunun yanı sıra Finlandiya ve İsveç arasındaki özerk Åland Adalarının (Ahvenanmaa) silahsızlandırılmış statüsünün değiştirilmesi konusunun da tartışıldığını, geçmişte yapılan anlaşmaların Finlandiya’nın sözkonusu adalar topluluğu bölgesinde tatbikat ya da sevkiyat gibi askeri faaliyetler icra etmesine engel teşkil ettiğini, bununla birlikte, savaş durumunda Fin ordusunun bölgeye girebileceğini belirtti.
Sonuç olarak, olayla ilgili soruşturma tamamlanmadan sabotajın faili hakkında aceleci ve kesin çıkarımlar yapmak yanıltıcı olabilecektir. Bununla beraber, Rusya’nın başta siber saldırılar olmak üzere konvansiyonel olmayan yöntemlerle ülkelerin kritik altyapılarını hedef alan geçmişteki eylemleri ve Rusya’ya ait sualtı araştırma gemisinin tam da hasarın meydana geldiği güzergahta yıl içerisinde defalarca faaliyetler icra etmiş olması bu ülkeyi sabotajın olağan şüphelisi haline getirmektedir. Son bir yılda Baltık Denizi’ndeki doğalgaz boru hatlarında ikinci kez sabotaj kaynaklı hasar meydana gelmesi; enerji, haberleşme ve iletişim ağları gibi kritik altyapıların güvenliğinin sağlanması konusunda ilave önlemler alınması gerektiğini ortaya koymaktadır. Sözkonusu gelişmeler, Baltık bölgesinin önümüzdeki dönemde Rusya ve NATO arasında bir çekişme ve gerilim alanına dönüşme riskini de gözler önüne sermektedir.