Türkiye’nin KHK sorununa muhalefet partilerinin yaklaşımlarının ne düzeyde yeterli olduğu sorgulamasından yola çıkarak hazırlanan bu rapor, muhalefet partileri başta olmak üzere bu sorunun üzerine gitme vaadinde bulunan her türlü oluşuma analitik ve hukuksal bir çerçeve sunmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda rapor KHK mağdurlarını, maruz kaldıkları idari ve/veya adli işlemleri gözönünde bulundurarak kategorize etmekte ve her bir kategoriyi kendi şartları çerçevesinde irdeleyerek çözüm önerileri sunmaktadır.
Bu başlık, KHK meselesini kamu vicdanını yaralayan bir sorun olarak kabul eden muhalefet partilerinin soruna yaklaşım ve çözüm önerilerine yer vermektedir. Bu bağlamda, bu başlık altında CHP, HDP, İYİ Parti,, Gelecek Partisi, Saadet Partisi temsilcileri, ve AKP çevrelerinde muteber Ceza Hukukçusu Prof. Dr. İzzet Özgenç’in görüş ve önerileri derlenmiştir. DEVA Partisi Eylem Planı haricindeki yaklaşım ve çözüm önerilerinin, KHK meselesi gibi girift toplumsal ve hukuki bir sorunu çözecek bir derinlik, hazırlık veya kapsayıcılık içermediği görülmektedir. DEVA Partisi Eylem Planı bazı konularda önemli çözüm önerileri sunmak ve ceza yargılaması sorununu tespit etmekle beraber, terör yargılamaları mağduriyetlerinin giderimi sorunu raporda müphem bırakılmıştır.
Yargı yolunun siyasilerce KHK mağdurları için mutlak bir çözüm yeri gibi sunulması gerçeğinden yola çıkan bu başlık, ülkedeki yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının resmini çekmekte ve yargının mevcut içtihatları ve hukuki yorumlarıyla KHK sorununa çare olma konusundaki yeterliliğini sorgulamaktadır. Bu bağlamda, bu başlık altında 15 Temmuz sonrası yargıda ihraçlar, HS(Y)K’nın yeni yapısı ve işleyişi, yargının siyasallaşması sorunu ile AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarına riayet eksikliği incelenmiştir. Bu başlıkta, 15 Temmuz darbe girişimi bahanesiyle yapılan tasfiyeler sonrasında Hükümetin hassas olduğu konularda görevini ifa edecek bağımsız bir yargıdan söz etme imkanının kalmadığı, yargı içinde siyasal gruplaşmaların gözle görülür hale geldiği, özellikle göreve yeni başlatılan yargı mensuplarının siyasal görüşleri ekseninde hüküm tesis ettiği ve adalet tecelli ettirme kabiliyetinden yoksun olduğu sonuçlarına varılmıştır.
Bu başlık terör yargılamalarına maruz kalan KHK mağdurlarını konu almakta olup, Türkiye’de halihazırda sorunlu olan terör yargılamalarını ulusal ve uluslararası insan hakları hukuku çerçevesinde irdelemekte ve 15 Temmuz sonrası terör yargılamalarının en temel hukuki güvencelere aykırı bir düzlem üzerine oturtulduğu sonucuna varmaktadır. Başlık altında, normalde temel hak ve hürriyetlerin kullanımını teşkil edecek durum ve fiillerin terör yargılamalarında suç delili addedildiği, ceza kanunlarının geriye yönelik, öngörülemez ve keyfi bir şekilde yorumlanarak uygulandığı ve artık sistematik ve yaygın bir hüviyete bürünmüş bu pratiğin insanlığa karşı suç teşkil edebileceği kaydedilmektedir. Ceza kanunlarını öngörülebilir, makul ve insan haklarıyla uyumlu şekilde yorumlayacak bir yargı erkinin yürütüceği yargılamalarda, ağır mağduriyetlere sebep olan mevcut terör yargılamalarının beraatle sonuçlanacağının altı çizilmiştir.
Terör örgütleri ya da sakıncalı oluşumlarla bir şekilde ilişkili görülmekle birlikte hakkında bu çerçevede soruşturma/kovuşturmaya başvurulmayan KHK mağdurlarını konu alan bu başlık, KHK veya buna dayanarak ihdas edilen idari tasarrufların hukuki sonuçlarını, dayandığı kriterleri ve geçerlilik sürelerini KHK rejimine dair ulusal düzenlemeler ile uluslararası emsal durum ve kriterler çerçevesinde incelemektedir. Bu başlık altında, irtibat/iltisak gerekçesiyle yapılan ihraç işlemleri, ‘lustrasyon (arındırma)’ kavramı ile karşılaştırılmaktadır. Söz konusu işlemlerin Avrupa Konseyi, Venedik Komisyonu ve AİHM’in lustrasyona dair müktesebatından kaynaklanan ilke ve normlara aykırı düştüğü ve uluslararası hukukça reddedilen kitlesel siyasi tasfiye (purge) niteliğinde olduğu sonucuna varılmıştır.
KHK problemini temelde hukuksal ve ülkenin hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı sorunu olarak ele alan raporun bu başlığı, KHK sorununun altında yatan temel faktörlere inmeyen palyatif önlemlerin sonuç odaklı olamayacağını savunmaktadır. Bu çerçevede,
· KHK yargılamalarına temel teşkil eden terör mevzuatı uygulamasının, yargı mercilerinin görevlerini siyasi ve ideolojik yönelimleri ekseninde suistimal etmelerine müsaade etmeyecek şekilde raporda etraflıca belirtilen norm ve kriterler ışığında çerçevelendirilmesi gerektiği,
· OHAL Komisyonunun bir kanun yolu olarak varlığını sürdürmemesi gerektiği ve Venedik Komisyonu ve AİHM kriterlerine aykırı olarak verdiği kararların idari yargı tarafından ivedilikle gözden geçirilmesi gerektiği,
· 15 Temmuz sonrasında göreve gelen yargı mensuplarının büyük çoğunluğunun mesleki yeterlilikten ve liyakatten yoksun bulundukları göz önünde bulundurularak, adalet dağıtmak yerine siyasal ajandaya hizmet eden yargı mensuplarının görevde kalıp kalamayacaklarını adil yöntemlerle tespit etmek üzere bir inceleme (vetting) mekanizması kurulması; yargı mensupları ile kamu kurumlarının raporda ayrıntıyla işlenen ilke, kriter ve kılavuzlar üzerine köklü bir eğitime/bilinçlendirmeye tabi kılınması gerektiği, bu başlık altında kaydedilmektedir.