Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi Nisan ayında ülkede tüm kesimleri kapsayan bir ulusal diyalog sürecinin yakında başlatılacağını belirtmiş ve hapisteki siyasi tutukluların bırakılmasını teminen Başkanlık Af Komisyonunun faaliyetlerini tekrar başlatarak muhaliflere zeytin dalı uzatmıştı. Söz konusu diyalog süreciyle modern ve demokratik bir ülke olma yolunda ülkenin siyasi önceliklerinin yeniden belirlenmesi ve ülkedeki siyasi atmosferin yumuşatılması hedefleniyor. Sürecin etkin bir şekilde yürütülebilmesi için aralarında muhaliflerin de yer aldığı milletvekilleri, gazeteciler, profesörler, insan hakları savunucuları ve devlet yetkililerinden teşekkül eden 19 kişilik mütevelli heyetinin üçüncü toplantısı 30 Temmuz Cumartesi günü gerçekleştirildi. Bu heyet tarafından mutabık kalınacak önerilerin Başkan Sisi’ye ileri bir tarihte arz edilmesi öngörülüyor ama heyetin çalışmaları bir takvime bağlanmış değil. 2013 yılında kanlı bir süreç sonucunda yönetimi devralan Sisi’nin neden Mısır’da bir siyasi diyalog başlattığına dair çeşitli rivayetler bulunuyor. Sisi’ye göre ülkenin menfaatleri için böyle bir sürecin başlatılması ve yönetimin önceliklerini belirlemesi için halkın görüşlerinin alınması önem arz ediyor. Muhalifler ise Sisi’nin iyi niyetinden şüphe duyuyorlar ve ulusal diyalog girişimini ekonomik zorluklar ile dış baskılara bağlıyorlar. Bu bağlamda, ABD ve bazı batılı ülkelerin Mısır yönetimini sıkıştırdığını iddia ediyorlar.
Öncelikle, Mısır’daki ulusal diyalog sürecinin ülkenin içinde bulunduğu ekonomik zorluklarla ilgili olabileceği belirtiliyor. Ukrayna savaşı sonrasında artan gıda ve enerji fiyatları nedeniyle enflasyon problemiyle boğuşan, uluslararası kredilendirme kuruluşları tarafından ülke görünümü on yıl sonra ilk defa negatife çevrilen ve kredi notunun düşürülmesi tehlikesiyle karşı karşıya kalan, Körfez ülkelerinden gelen on milyarlarca dolar tutarındaki desteğe rağmen cari açık sorunu yaşayan Mısır bugünlerde dış finansman için IMF’yle müzakereler yürütüyor. En son 2020 yılında IMF’yle yaptığı stand-by anlaşmasıyla 5,2 milyar dolarlık bir kredi alan Mısır’ın IMF’den yeni kredi alması için mali ve yapısal reformlara yönelik kararlı adımlar atması gerekecek. Ülkenin genel imajının iyileşmesinin, Vaşington merkezli IMF’yle yürütülen bu müzakerelerde kolaylaştırıcı rolü olabileceği düşünülüyor.
Diğer taraftan, Kasım ayında Mısır’da gerçekleştirilecek 27. BM İklim Değişikliği Zirvesi öncesinde ülkenin kötü durumda olan insan hakları imajının düzeltilmesine Mısırlı yetkililerin büyük önem atfettiği belirtiliyor. Glasgow’da düzenlenen bir önceki BM İklim Değişikliği Zirvesi’ne 120 devlet başkanı ve 200 ülkeden 25.000 civarında delege katılmıştı. Mısır’daki zirveye de birçok ülkenin devlet veya hükümet başkanı seviyesinde katılım sağlayacağı öngörülüyor. Bu zirve vesilesiyle Mısır’ın insan hakları karnesinin uluslararası basında gündeme gelmesinin önüne geçilmesi, insan hakları konusunda daha hassas olan Batı kamuoylarının zirveye katılacaklara tepki göstermemesi veya Mısır’a yönelik olabilecek tenkitlerin yumuşatılması için yeni bir “açılım süreci” başlatıldığı da değerlendirmeler arasında yer alıyor.
Öte yandan, ülkedeki gerilimi düşürebilecek ulusal diyalog sürecine katılım davetinin Sisi yönetimi tarafından terörist olarak kabul edilen Müslüman Kardeşleri kapsamayacağı Mısırlı yetkililer tarafından defalarca vurgulanmış ve bu tutum Sisi’ye muhalif diğer bazı partiler tarafından da açıktan desteklenmişti. Ülkedeki en büyük muhalif grubu teşkil eden İhvan’ın mezkur sürece davet edilmemesi, ulusal bir uzlaşının esasen hedeflenmediği, diyalogla ülkenin imajını düzeltmek için kozmetik bir hamle yapıldığı ve diyalog sürecinin Mısırlıların hayatında bir iyileştirmeye yol açmayacağı savlarını güçlendiriyor.
Ne var ki, mezkur diyalog sürecine dahil olmamakla birlikte, Kahire ve sürgündeki İhvan yöneticileri arasında uzlaşıya yönelik doğrudan görüşmeler de sürüyor. Basına yansıyan bilgilere göre, henüz kayda değer bir ilerleme sağlanamayan bu görüşmelerde Mısırlı devlet yetkililerinin ana gündemi Sisi yönetiminin meşruiyetinin İhvan tarafından tanınması olurken, Müslüman Kardeşler de hapishanelerdeki siyasi tutukluların derhal serbest bırakılmasını istiyor.
Bu çerçevede, İhvan’ın Sisi’yle uzlaşı için uzun yıllardır savunduğu tutumlardan taviz vermeye hazır olduğu görülüyor. Müslüman Kardeşler Örgütü'nün liderliğini vekaleten yürüten İbrahim Münir, geçtiğimiz günlerde Reuters’e verdiği röportajda “Sadece şiddet ve silah kullanımını değil, Mısır'da iktidar için herhangi bir şekilde mücadelede bulunmayı da reddediyoruz. Siyasi partiler arasındaki seçimler devlet tarafından düzenlense bile biz iktidar mücadelesini reddediyoruz” demişti. Böylelikle Münir siyasi konjonktür değişse bile İhvan’ın Mısır’daki seçimlere katılmayacağını ve siyasi iktidar talebinde bulunmayacaklarını duyurmuş oldu. Münir aynı söyleşide devamla, ulusal diyalogun başarıya ulaşması için İhvan’ın da sürece dahil edilmesinin zaruret arz ettiğini dile getirdi.
Yavaş ilerleyen ulusal diyalogun şu ana kadarki en somut faydası -sürecin başlamasından beri gerçekleşen yüzlerce yeni tutuklamaya rağmen- 700 kadar siyasi mahkumun hapishanelerden serbest bırakılması oldu. Mısır devletinin şeffaf olmayan yapısı nedeniyle, 35 tanesi son 10 yılda inşa edilen toplam 78 hapishanenin bulunduğu ülkede esasen ne kadar siyasi mahkum olduğu tam olarak bilinmiyor. Ne var ki, İnsan Hakları Bilgileri Arap Ağı’nın (Eş-Şebeket-il Arabiyye li-Ma’lumat Hukuk-ul İnsan) 2021 Mart ayı verilerine göre Mısır’da hapishanelerde yatan 120.000 kişinin en azından 65.000’ini siyasi mahkumlar oluşturuyor. Bahse konu siyasi mahkumların büyük çoğunluğu İhvan’a mensup kişiler olmakla birlikte, Sisi yönetimine muhalif binlerce liberal, solcu ve insan hakları savunucusunun da cezaevinde olduğu tahmin ediliyor. Kimileri bu sayıları abartılı bulurken, bazı tahminlere göre ise siyasi mahkum sayısı daha yüksek. Mısır devletine göre ise ülkede hiçbir siyasi mahkum bulunmuyor.
Sonuç itibariyle, geçmiş tecrübelere binaen, Mısır’daki diyalog sürecinin büyük değişimlere vesile olması düşük ihtimal olarak görünüyor. Bu bağlamda, ulusal diyalog sürecinin dostlar alışverişte görsünler tarzında Mısır’ın insan hakları imajının düzeltilmesine yönelik bir hamle olmanın ötesine geçmesi için somut adımlar atılması gerekiyor. Her halükarda yıllar sonra ülkenin birçok kesiminin sıkıntılarına kulak verebilecek bir platformun oluşması, muhaliflerin taleplerinin devlet kontrolündeki medyada yer bulması ve siyasi mahkumlar sorununun varlığının zımnen bile olsa kabul edilmesi önem arz ediyor. Mısır’daki ulusal diyalogun başarısının önümüzdeki dönemde Ortadoğu’daki diğer otoriter rejimlere örnek teşkil edecek olması da süreci ayrıca takip etmeye değer kılıyor.