Bölgesel bir savaş senaryosunda İran’ın tavrı ve politikaları önem taşıyor. İran, kendisine müzahir hükümetler ve silahlı örgütler aracılığıyla Ortadoğu politikalarına nüfuz ediyor. Şii hilali olarak adlandırılan bu yayın bir ucu İran’dan başlayarak Irak’ta Şii milisler, Suriye’de Esad rejimi, Lübnan’da Hizbullah, Filistin’de Hamas üzerinden İsrail’e uzanıyor. Yayın diğer ucu ise Körfez’deki Şii nüfus ve Yemen’deki Husiler üzerinden Kızıldeniz’e varıyor. İran, bu hattı ABD ve İsrail’e karşı bir direniş hattı olarak isimlendiriyor. Burada Hamas kelimesinin de Hareket-i Mukavemet-i İslamiyye’nin yani İslami Direniş Hareketinin bir kısaltması olduğunu ifade edelim.
Gazze savaşıyla birlikte bu hat üzerinde insanları endişeye sevk eden bir hareketlenme var. Suriye ve Irak’taki ABD askeri üslerine İran’la bağlantılı milisler tarafından saldırılar yapılıyor. ABD de bu saldırılara karşı İranlı hedeflere misilleme yapıyor. Lübnan sınırında Hizbullah ve İsrail ordusu arasında çatışmalar yaşanıyor. İsrail ordusu ayrıca Suriye ve Lübnan’da İran bağlantılı hedefleri vuruyor. Yemen’deki Husiler de İsrail’e savaş ilan ettiklerini açıklayarak İsrail’e yönelik füze saldırısı yaptılar.
Ne var ki, bu karşılıklı saldırıların hemen hiçbirisi yeni değil. Şiddeti ve yoğunluğu değişmekle beraber bir yanda İran bağlantılı örgütler ve diğer yanda İsrail ve ABD ordusu arasında yıllardır çatışmalar yaşanıyor. Örneğin, 2020 yılında İran’ın saldırılarına misilleme olarak ülkenin yurtdışı askeri operasyonların sorumlu Kudüs Gücü’nün komutanı Kasım Süleymani Trump’ın emriyle ABD tarafından düzenlenen bir suikastla öldürülmüştü. Benzer şekilde İsrail ordusu yıllardır Suriye ve Lübnan’da İran ordusuna ait hedeflere hava saldırıları düzenliyor. Suriye’de iç savaşının başından beri düzenlenen bu hava saldırılarında İsrail’in Suriye ve Lübnan’da yüzlerce kişiyi öldürdüğü ifade ediliyor. Lübnan sınırında da Hizbullah ve İsrail ordusu arasında öteden beri yer yer çatışmalar ve zayiatlar oluyor.
7 Ekim sonrası şiddeti ve yoğunluğu artan bu çatışmalarda İran’ın bölgedeki müzahir örgütlerinin faaliyetlerini artırmalarını sağlamak suretiyle uzun yıllardır siyasi ve askeri destek sağladığı Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya çalıştığı görülüyor. Hamas’ın zayıflamasıyla İran’ın Filistin bölgesindeki nüfuz alanı da daralacak.
Bununla birlikte bölgedeki İran’ın vekillerinin de aktör olduklarını ve İran’la beraber hareket etmekle birlikte kendi kararlarını aldıklarını hatırda tutmak gerekiyor. Bu aktör olma durumu özellikle Lübnan’da Hizbullah’ın savaşa dahil olup olmayacağı hususunda önem arz ediyor. Hizbullah İsrail’i baş düşman olarak görüyor ve İsrail’le bir savaş ihtimaline karşı 150.000 civarında füzesi hazırda bulunuyor. Ne var ki, Hizbullah ve İsrail arasında sadece düşmanlık bulunmuyor. Bundan yaklaşık bir yıl önce 2022 Ekim ayında Hizbullah’ın desteklediği Lübnan hükümeti ve İsrail arasında iki ülkenin deniz sınırını belirleyen ve bölgedeki doğalgaz kaynaklarının paylaşımını içeren önemli bir anlaşma imzalandı. Tarihinin en ağır ekonomik krizini yaşayan Lübnan için bölgedeki doğalgaz kaynaklarının işlenmesi söz konusu buhrandan çıkış için büyük bir vesileyi teşkil ediyor. Lübnan’ın bozuk idaresi gereği buradan gelecek milyarlarca doların hatırı sayılı bir kısmı Hizbullah’a gidecek ve Hizbullah da bu parayı kendi taraftarları arasında pay edecek. İsrail’le bir savaş yaşanması halinde Hizbullah hem doğalgaz kaynaklarından gelecek milyarlarca dolardan mahrum kalacak, hem de zaten zor bir dönemden geçen Lübnan halkı tarafından ülkede yaşanacak yıkımdan sorumlu tutulacak.
Bu çerçevede, Hizbullah’ın İsrail sınırında 7 Ekim’den sonra büyük bir askeri yığınak yaptığına dair bir emare bulunmuyor. Bekle gör politikası takip eden Hizbullah’ın olayları kontrol altında tutmaya ve temkinli hareket etmeye devam edeceği söylenebilir.
Öte yandan, Yemen’in kuzeyini kontrol eden Husilerin İsrail’e savaş ilan etmesine çok önem atfetmemek gerekiyor. Husilerin İsrail’e zarar verme kapasitesi yok denecek kadar az. Bu bağlamda, İran’dan tedarik ettiği uzun menzilli füzelerin veya İran yapımı Şahid-136’ya benzer drone’ların hava savunma sistemlerini geçerek İsrail ve Amerikan hedeflerine zarar vermesi oldukça düşük bir ihtimal. Dolayısıyla, kendi ülkesini birleştirmekten aciz Husiler’in 2000 kilometre uzaklıktaki İsrail’e savaş ilanı daha ziyade propaganda amaçlı bir çabanın ürünü gibi duruyor. Husilerin savaş ilanı Güney Amerika’daki bazı devletlerin veya Ürdün’ün İsrail’deki Büyükelçisini geri çekmesi kadar bile savaşın kaderine etki yapmayacaktır.
ABD’nin bölgeye 2 uçak gemisi saldırı grubu göndermesi ve İsrail’in seferberlik ilan ederek Lübnan sınırına sevkiyat yapması ise bir saldırı hazırlığından ziyade, Hizbullah’ın ve İran’ın Lübnan sınırında bir zaaf görerek saldırmasının önüne geçmek için caydırıcılık amaçlı hazırlıklar olarak değerlendirilebilir. ABD’li yetkililer gerek basına yaptığı açıklamalarda, gerek Lübnan’da Hizbullah’a gönderdiği mesajlarda bu hususun altını çiziyorlar. Gazze’de aylar sürebilecek bir kara harekatına girişen İsrail kuzeyde yeni bir cephe açılmasını istemiyor. Bu bağlamda, büyük bir saldırı altında kalmadığı takdirde İsrail on binlerce savaşçısı, Hamas’a göre gelişmiş silahları ve güvenilir bir ikmal hattına sahip Hizbullah’la savaşmak istemeyecektir.
Bölgedeki İsrail’in komşusu Sünni Arap ülkelerinin, yani Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan’ın ise savaşa müdahil olmak hususunda en ufak bir niyetleri bulunmuyor. İsrail’le gelişmiş istihbari ilişkileri bulunan bu ülkelerin Gazze’deki sivillerin ölümünden ve bölgeden gelen katliam görüntülerinden rahatsız oldukları bir gerçek. Bununla birlikte, Müslüman Kardeşlerle bağlantılı Hamas’ın ortadan kalkmasına içten içe memnuniyet duydukları da söylenebilir. Bahse konu ülkeler de savaşın başka bölgelere sıçramaması için gayret gösteriyorlar.
Sonuç olarak, İran’ın vekillerinin bölgedeki artan faaliyetleri büyük bir savaşın habercisi olmaktan ziyade İsrail ve ABD’nin maliyetini artırmaya yönelik gibi duruyor. Diğer bir endişe kaynağı olan ABD ve İsrail’in bölgede yaptığı yığınağın kuzeyden veya güneyden gelebilecek füze ve drone saldırılarına karşı caydırıcı amaçlı olduğu söylenebilir. Yeni bir cephe açarak Hamas’a destek vermesi beklenebilecek Hizbullah da, İsrail’le topyekun bir savaşa girişmek istemiyor. Zaman geçtikçe de bu ihtimal azalıyor. Nitekim, Hamas’ın liderlerinden Ebu Merzuk da “Hizbullah’tan ve Batı Şeria’daki kardeşlerimizden çok şey bekliyorduk. Filistin yönetimindeki kardeşlerimizin tutumundan utanç duyduk,” sözleriyle bölgede yalnız kalmalarına yönelik yaşadıkları hayal kırıklığını dile getirdi. Bu bilgiler ışığında, Gazze’de kopan kıyametin bölgenin tamamına sıçrama ihtimalinin halihazırda düşük olduğu ifade edilebilir.
Konuya İlişkin Diğer Uzmanlarımızın Görüşleri