40 milyondan fazla Amerikalı erken oy verme sürecine dahil olarak oylarını kullanmış durumda. Geriye kalan milyonlarca seçmen ise önümüzdeki dört yıl boyunca ülkeye kimin liderlik edeceğine karar vermek için 5 Kasım’da sandığa gitmeyi bekliyor.
Kritik seçim gününe sayılı günler kala, Kamala Harris ve Donald Trump başa baş bir mücadele içerisinde. Anketler, her iki adayın Beyaz Saray’a girme şansının eşit olduğunu gösteriyor. Ünlü anketçi Nate Silver, The New York Times’ta yayınlanan makalesinde yarışı %50-%50 olarak değerlendirmenin en makul tahmin olacağını belirtirken, kendi içgüdülerinin Trump’ın kazanacağı yönünde olduğunu ifade etti.
Kamala için Balayı Bitti
Başkan Biden, Temmuz ayında yarıştan çekilip adaylığı Harris’e devrettiğinde, Demokrat Parti’deki coşku artmış ve yarışın seyri Harris lehine dönmeye başlamıştı. Öyle ki Harris, Ağustos sonunda anketlerde Trump’a karşı yaklaşık dört puanlık bir üstünlük sağlamıştı. Bu avantaj, iki adayın 10 Eylül’de katıldığı ve yaklaşık 70 milyon kişi tarafından izlenen tek tartışmanın ardından da devam etti. Ancak, "balayı dönemi" olarak adlandırılan o heyecanlı günler artık geride kaldı.
Biden’ın adaylıktan son ana kadar vazgeçmemesi, Harris için oldukça maliyetli oldu. Seçime kısa bir süre kala adaylığı kesinleşen Harris’i kararsız seçmenler henüz tam anlamıyla tanıyamadı ve daha kötüsü, pek çoğu onu Biden yönetiminin devamı olarak algılıyor. Harris’in kampanya sürecinde, Biden yönetiminin özellikle ekonomi performansı ve göç politikalarındaki esnek yaklaşımı konusunda yapılan eleştirilere tatmin edici yanıtlar verememesi, bu olumsuz algıyı daha da pekiştirdi. Ayrıca, dünya siyasetinde giderek güçlenen iktidar karşıtı (anti-incumbent) aday tercihleri, Demokratları endişelendiren bir diğer önemli konu haline geldi.
Anketler ve Kilit Eyaletler
Amerika'daki seçimlerin giderek daha çekişmeli ve öngörülmesi zor hale geldiği söylenebilir. 2000 ve 2016 yıllarındaki yarışlarda, Demokrat adaylar ülke genelinde daha çok oy almış olsa da, Seçiciler Kurul oyları Cumhuriyetçi adaylara zafer kazandirdi. Bunun yanı sıra, Trump’ın girdiği her seçimde anketçilerin ters köşe olması da not edilmesi gereken bir başka konu. Her ne kadar anket şirketleri bu durumu göz önüne alarak anket metotlarını revize etse de, anket sonuçlarının çok yakın olması Demokratlar arasında kaygıya yol açıyor. 2016’da Hillary Clinton anketlerde Trump’ın 5 puan önünde, 2020’de Biden ise 7 puan öndeydi. Bugün ise Harris ve Trump arasındaki fark neredeyse 1 puana kadar inmiş durumda. Bu rakamlar göz önüne alındığında Demokratların endişesini anlamak mümkün.
Sonuçları asıl belirleyecek olan yedi kritik eyalette yapılan anketler, iki adayın da 270 Seçiciler Kurul oyu eşiğine ulaşma olasılığına dair net bir işaret vermiyor. Anket ortalamalarına göre, Harris Michigan’da bir puan farkla önde, Wisconsin ise bir puandan daha az bir farkla lider durumda. Trump ise North Carolina, Georgia ve Arizona’da iki puan, Pennsylvania’da ise bir puandan az bir farkla önde görünüyor. Aradaki bu küçük farkların anketlerdeki hata payının içinde yer alması da kesin bir hüküm vermeyi zorlaştırıyor.
Trump’ın Porto Riko Sınavı
Pek çok analist, Seçiciler Kurulu'nda 19 delegesi bulunan Pensilvanya’yı kazanacak adayın bu yılki Başkanlık seçimlerini kazanacağını düşünüyor. Bu kadar kritik bir eyalette Trump, ciddi bir Porto Riko sorunu ile karşı karşıya. Geçtiğimiz hafta sonu New York’ta Trump kampanyasında sahne alan bir komedyenin Hispanikler hakkında tepki çeken espriler yapması ve Porto Riko için “yüzer çöp ada” ifadesini kullanması büyük bir yankı uyandırdı. Bu ırkçı yorumlar, sadece Pensilvanya'da değil, diğer eyaletlerde de büyük tepkilere yol açtı; Trump’ın Cumhuriyetçi müttefikleri bile bu yorumları kınadı.
Trump kampanyası, bir süredir kararsız Hispanik seçmenlere, özellikle de ekonomik endişeleri olan genç Hispaniklere odaklanıyordu. Ancak bu olay, Trump’ın 2017 yılında Maria Kasırgası sonrasında Porto Riko’ya yaptığı ziyarette yardıma muhtaç vatandaşlara kağıt havlu fırlatmasını hatırlattı ve seçmenleri tercihleri konusunda yeniden düşündürmeye başladı.
Porto Riko’da yaşayanlar ABD başkanlık seçimlerinde oy kullanamıyor, ancak ABD'deki bir eyalette ikamet eden Porto Rikolular bu hakkı elde ediyor. Pensilvanya’da nüfus verilerine göre 450 binden fazla Porto Riko kökenli vatandaş bulunuyor ve bunların 300 binden fazlası oy kullanma hakkına sahip. Bunun yanı sıra, Kuzey Carolina, Wisconsin ve Michigan gibi eyaletlerde de kayda değer bir Porto Riko kökenli nüfus mevcut. Bu seçimde, eyaletlerin küçük farklarla el değiştirebileceği göz önüne alındığında, Porto Riko ile ilgili bu olay ve benzeri anti-Hispanik söylemler Trump için olumsuz bir tablo yaratabilir.
Kamala’nın Gazze İmtihanı
Harris’in zafer kazanması için en kolay yol, Pensilvanya, Michigan ve Wisconsin’deki üç “mavi duvar” eyaletini kazanmak. Ancak mevcut anket sonuçları bu eyaletlerde adaylar arasında büyük bir çekişme olduğunu gösteriyor. Normalde dış politika konuları ABD'li seçmenler üzerinde pek etkili olmasa da, bu kez İsrail-Filistin savaşı bazı eyaletlerde seçim sonucunu belirleyebilir. Michigan da bunların başında geliyor.
Seçimin en kritik eyaletlerinden biri olan Michigan’da 400 bin Arap ve 250 bin Müslüman seçmen yaşıyor. Bu eyalet, 2016 seçimlerinde Trump'ın 10 bin oy farkıyla, 2020 yılında ise Biden'ın 150 bin oy farkıyla kazandığı bir bölge. Arap kökenli seçmenlerin geçmiş seçimlerde büyük ölçüde Demokratları desteklediği biliniyor. Ancak Biden-Harris yönetiminin Gazze’ye yönelik yaklaşımı, Müslüman seçmenlerde ciddi bir rahatsızlık yarattı. Trump, Michigan’ın Hamtramck şehrinde Müslüman Amerikalıların yoğun olduğu bu bölgede, belediye başkanı Amer Ghalib’den aldığı destekle beklenmedik bir popülarite kazandı. Yine, geçtiğimiz ay YouGov tarafından yapılan bir anket, Arap kökenli Amerikalı seçmenler arasında Trump’ın daha fazla destek bulduğunu ortaya koyuyor. Bu ankette, İsrail karşıtı sosyalist Amerikalı Yahudi ve Yeşiller Partisi başkan adayı Jill Stein ise %4 oranında bir desteğe sahip. Bu durum, Michigan’ı kaybetme lüksü olmayan Harris için oldukça endişe verici bir tablo oluşturuyor.
Michigan’daki Müslüman seçmenler, Biden-Harris yönetiminin Gazze politikasından duydukları rahatsızlıklarını Demokratların ön seçimlerinde kararsız oy kullanarak göstermişti. Biden sonrasi Harris’in adaylığı başlangıçta bu toplulukta bir iyimserlik yaratmıştı; ancak ilerleyen günlerde İsrail’e tam destek veren açıklamaları, bu seçmenlerde hayal kırıklığına yol açtı. Michigan'da seçim sonuçlarının küçük oy farklarıyla belirleneceği öngörülürken, Biden yönetiminin İsrail politikası Harris’in kazanma şansını tehlikeye sokabilir.
Seçim Sonuçlarına İlişkin Olası Belirsizlikler
Hem Trump hem de Harris önünde zorlu bir yol bulunuyor. Sonuçların çok yakın olması ve Trump’ın kaybetmesi durumunda, muhtemel bir senaryo da Cumhuriyetçi adayın geçmişte olduğu gibi belirli bölge veya eyaletlerde usulsüzlükler iddia ederek sonuçların onaylanmasını geciktirmek olabilir. Salıncak eyaletlerdeki bazı eyalet ve yerel seçim yetkilileri, 2020 seçim sonuçlarını açıkça reddetmiş kişilerden oluşuyor. Bu nedenle, seçim galibinin kim olduğunun ilan edilmesinin gecikmesi de hiç yabana atılmaması gereken bir ihtimal.
Bunlar göz önüne alındığında, Amerika’yı yine ilginç ve kritik bir seçim beklediği söylenebilir. Sadece ülke içinde değil, küresel çapta siyasi, ekonomik ve ticari etkileri olacak bu seçim, dünya genelinde büyük bir dikkatle izlenecek. Harris’in seçilmesi halinde ABD’nin mevcut politikalarında ciddi bir değişiklik beklenmiyor. Trump’ın yeniden seçilmesi durumunda ise ABD; demokrasi, kurumların işleyişi ve popülizm konularında yeni bir sınamadan geçecek gibi görünüyor.