Bugün 15 Temmuz’un 8. yılında, 15 Temmuz’un Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, uzun süredir istediği tek adam rejimini kurmak için suistimal edildiği çok açık bir gerçektir. Geldiğimiz noktada, Erdoğan ve yönetiminin 15 Temmuz anlatısının doğru olmadığı yerli ve yabancı objektif tüm çevrelerce kabul edilmektedir.
Erdoğan hükümetinin 15 Temmuz’un aydınlatılmasına dair tüm çabalara engel olması, Meclis'te kurulan komisyonun hazırladığı raporun gizlenmesi, resmi söylemin dışına çıkarak gerçekleri araştıran gazetecilerin tehdit edilmesi ve tutuklanması, Erdoğan dahil olmak üzere hükümet mensuplarınca 15 Temmuz’a dair yapılan açıklamaların tutarsızlığı, Erdoğan’ın darbe girişiminden çok önceden haberdar olduğuna dair ortaya çıkan somut deliller, Genelkurmay Başkanı ve MİT Başkanı gibi kilit isimlerin ifade vermekten özellikle kaçması, resmi 15 Temmuz anlatısının demokratik ülkelerce kabul görmemiş olması gibi hususlar ortadadır.
Gerçeğin, Erdoğan’ın 15 Temmuz’u kendi tek adam rejimine geçiş için en baştan beri bazı ortaklarla “false flag (sahte bayrak)” operasyonu olarak kurguladığı ihtimali ile olası bir darbe girişiminden çok önceden haberdar olduğu halde buna engel olmayıp, kendi siyasi çıkarları için kullanmayı tercih ettiği ve bu amaçla halkı sokaklara çağırarak insanların hayatlarını kasıtlı olarak tehlikeye attığı seçeneği arasında bir yerde olduğu anlaşılmaktadır. Erdoğan’ın 15 Temmuz’un hemen ardından yaptığı demokrasi vurgularının da tamamen göstermelik olduğu ve asıl amacını gizlemeye yönelik olduğu bugün gayet net ortadadır.
15 Temmuz sonrasında Erdoğan ve hükümeti, Türkiye tarihinde benzeri görülmemiş kapsamlı bir tasfiye ve zulüm süreci başlatmıştır. 2,5 milyon insan terör soruşturması geçirmiş, 150 bin memur işten atılmış, onbinlerce insan tutuklu kalmış, yüzlerce insan işkence görmüş ve işkence altında insanlar hayatını kaybetmiştir. Milyarlarca dolar değerindeki özel mülke, yüzlerce okul, üniversite ve eğitim kurumuna el konulmuş, onlarca basın kuruluşu kapatılmış ve aileleriyle birlikte yaklaşık 5 milyon insan birçok temel haklarından mahrum bırakılarak sivil ölüme terk edilmiştir. 21. yüzyılın en kapsamlı zulümlerinden biri olan bu yaşananların, Avrupa Konseyi, NATO, AGİT gibi demokratik Batı kuruluşlarına üye ve AB adayı bir ülkede gerçekleşmiş olması, durumun vahametini daha net göstermektedir.
Eski diplomatlar olan bizler ve meslektaşlarımız da bu zulümlerden payımızı aldık. Dışişleri Bakanlığı’ndan kariyer diplomatların yaklaşık %30’u ihraç edildi. Bazılarımız ülkeyi terk edip sürgün hayatı yaşamak zorunda kaldık, onlarcamız tutuklandı ve en kötüsü, Mayıs 2019’da bazı meslektaşlarımıza gözaltında ağır işkenceler yapıldı.
Türkiye’nin ve Türk halkının iyiliğini isteyen tüm kesimler gibi instituDE olarak biz de ülkenin bir an önce tek adam rejiminden kurtulmasını ve demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan haklarına saygının tesis edilmesini diliyoruz. instituDE bu yöndeki mütevazı ama kararlı çalışmalarını sürdürecektir.